Kuran'Da İnanç

KURAN’DA İNANÇ KONULARI, NAMAZ, ZEKAT, ORUÇ, HAC

Allah’ın varlığı, birliği, merhameti, sonsuz kudreti, ahireti yaratması gibi en temel konularda Kuran’ın anlattığı dinle, bilinen büyük mezhepler ters düşmemişlerdir. İslam’ın bu en temel noktalarındaki ortak inanç, tüm olumsuzlukların yanında çok güzel bir noktadır.(Bazı çok sapkın, çok az taraftar bulmuş, örneğin Hz. Ali’yi ilahlaştırmış veya şeyhine Allah’ın girdiğini iddia etmiş sapkın mezhepleri saymıyoruz.) Fakat Allah’ın tek hüküm koyucu olduğu konusunda Kuran’ın anlattığı dinle mezhepler arasında büyük bir fark vardır. Kuran’a göre tek hüküm koyucu Allah’tır. Allah’ın hükümlerinin toplandığı Kuran, Allah’ın dininin bütününü oluşturur. Mezhepler ise önce Peygamber’i Allah’ın yanında din oluşturucu gibi göstermişler, daha sonra sahabeleri, daha sonra mezheplerinin imamlarını, daha sonra ise kimi şeyhleri ve sözde din alimlerini dinin kaynağı olarak göstermişlerdir. Haramlarda, farzlarda, sevaplarda bu kaynaklara atışar yaparak Kuran dışında bir din oluşturmuşlardır. Bu tablo, uygulamalar açısından bir sorun oluşturduğu kadar inanç açısından da bir sorun oluşturmaktadır. Kimi mezhep imamının kanaati ile (içtihat) vardığı bir sonuç farz veya haram ilan edilmekte ve bu karar Allah’ın kitabından çıkan bir farza veya harama denk tutulmaktadır. Yani mezhep imamları bu noktada Allah ile aynı seviyeye konmaktadır ki, bu inanç açısından da sakıncalıdır. Örneğin Allah kan içmeyi, zinayı, adam öldürmeyi Kuran ile haram kılar, mezhep imamları ise kendi kanaatleri ve hadis yorumları sonucu midye yemeyi, heykel yapmayı, erkeklerin altın takmasını haram ilan etmişlerdir. (Bu hükümlerin bir kısmı “hadis” kaynakları kullanılarak verilmiştir, fakat bu hadisleri yorumlayan, onay veren yine mezhep imamlarıdır.) Dinimizde Allah’ın direkt tekelinde olan haram kılma yetkisi böylece başkalarıyla paylaştırılmıştır. Allah dışında herhangi bir insanın (her kim olursa olsun) kanaatinin, içtihadının, Allah ile eşitlenmesi sonucunu veren bu bakış açısı da onarılmalı, bu bakış açısının sahipleri tövbe etmelidirler.

İnanç konularındaki en büyük rezaletlerden biri de “Kuran yaratılmış mıdır, yoksa Kuran daima var mıydı?” sorusunun tartışılması sırasında görülmüştür. Bu sorunun tartışılması sırasında Kuran’ın yaratılmış (mahluk) olduğunu söyleyen bir grupla, Kuran’ın yaratılmamış olduğunu söyleyen bir grup oluşmuş ve her iki grup da birbirini kafirlikle itham etmiştir. Karşı grubun dinsiz olup öldürülmesi gerektiğine dair izahlar ve tartışmalar ile rezalet devam etmiştir. Kuran hakkındaki bu tartışma İslam tarihinin en büyük kavgalarından, çatışmalarından biridir. En büyük mezhep olan ve dört mezhebi de kaplayan Sünnilik’te (Ehli sünnet mezhebinde) Kuran’ın yaratılmamış olduğu sonucuna varılmıştır. İlginçtir ki dinin tek kaynağı olan Kuran’ı, dinin yüzlerce kaynağından birine çeviren, keçi ayetleri yedi deyip Kuran’ı nesih ettiren (hükmünü iptal ettiren) Ehli Sünnet görüşü, diğer yandan Allah’a mahsus olan ezeli olma, yaratılmamış olma gibi sıfatları Kuran’a vererek mantıksızlıklarını bu noktada da göstermişlerdir.

İnançla ilgili konularda (ilaveler yaparak) kendi eksik akıllarıyla Allah’ın tam dinini tamamlamaya kalkanlar, gereksiz konularda, gereksiz izahlar yapmışlardır. Allah’ın merhameti, bağışlayıcılığı gibi sıfatlarının Allah ile beraber her zaman mı var olduğu, yoksa bu sıfatların sonradan mı oluştuğu bu gereksiz tartışmalara örnektir.

Kuran Allah’ın bağışlayıcı olduğunu, merhamet sahibi olduğunu söyler. Aslında bu şekilde bir tartışmaya gerek yoktur. Eğer gerekse idi Allah bu konularda gerekli izahları yapardı. Zamanlı olan insanın, zamanın yaratıcısı olan Allah’ı, zamana bağımlıymış gibi düşünmesinden kaynaklanan bu tarz tartışmalar, mezhepçileri çok yormuştur. Gereksiz izahların bir örneği de “kader” konusunda görülür. İrade-i cüzi diye Kuran’da olmayan bir terim uyduranlar; işlerin %99’unu Allah yapıyor, %1’ini ise insan yapıyormuş gibilerinden garip bir izah uydurmuşlardır. Kimisi Allah’ı zalim olarak göstermiş, kimisi Allah’ın bilmediği bazı şeylerin olabileceği sonucuna varılacak izahlar yapmıştır. Tahminimiz bu izahların da temelinde; zamanı yaratan Allah’ı, adeta zamana bağımlıymış gibi düşünüp, Allah’ı zamanın başına koyup, “kader” konusunu öyle çözmeye çalışmak yatmaktadır. Kuran’ın kullanmadığı terminolojiyi kullanmanın sonucu bu konuda da hüsran olmuştur.

Hadislerde geçen, Allah’ın kudretini eksik gösterecek izahlar da mezhepler açısından sorun teşkil etmiştir. Neyse ki mezhepler bu izahları çeşitli yorumlarla, çekiştirmelerle yok etmişlerdir. Bu mezheplere uyan halkın büyük bir kesiminin ise bu hadislerden haberi bile yoktur. Buhari’de geçen “Allah’ın parmağının soğukluğunu Peygamber’in sırtında hissettiği” hadisi ile “Allah’ın baldırını açıp cenneti aydınlattığı” hadisi bunlara örnektir. En doğru hadis kitabı denen kitapta geçen bu hadisler ve diğer hadis kitaplarındaki benzerleri, Kuran’ın anlattığı din ile çelişmekte ve inanç açısından önemli sorunlara yol açmakta, Turan Dursun ve İlhan Arsel gibi din düşmanlarına malzeme oluşturmaktadırlar.

Kuran’da yer almayan “Kabir azabı”nın dine sokulması, Kuran dışındaki “Cennet ve Cehennem tasvirleri”nin dinin bir parçası kabul edilmesi de ahiret inancı açısından sapmadır. Kuran ile Ehli Sünnetin ve Şiiliğin; cennetin, cehennemin varlığı ve buradaki nimetlerin tükenmezliği konusunda bir ayrılığı yoktur, bu da sevindirici bir durumdur. Fakat Kuran dışı ahiret anlatımlarını ve kabir azabı hikayelerini de çöpe atmak ve Kuran’la yetinmek zorundayız. Çünkü gördüğümüz gibi ne zaman insanlar Kuran’da anlatılan dine, yani Allah’ın dinine, kendi akıllarının (veya akılsızlıklarının) ürünü olan mezheplerle, hadislerle ilaveler yapmaya kalkışmışlarsa sonu hep felaket olmuştur.


 
Bugün 10 ziyaretçi (11 klik) kişi burdaydı! Allah arttırsın...
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol