Yeni sayfanın başlığı

//===============================================// // //Websitesinin metinlerinin güvenlik kopyası amazon-cocuk.tr.gg 09.03.2011, 22:00:35// //===============================================// ################ Ana Sayfa (Ana Sayfa) ################
GÜNCEL HABERLER
GÜNCEL SPOR HABERLERİ

PUAN DURUMLARI, MAÇ SONÇ. & FİKSTÜR

Image and video hosting by TinyPicImage and video hosting by TinyPicImage and video hosting by TinyPic
Image and video hosting by TinyPicImage and video hosting by TinyPicImage and video hosting by TinyPic

GÜNCEL EĞİTİM HABERLERİ

LİNK TAKAS


 www.siyahkanittifagi.tr.gg
 www.love-amazoncocuk.tr.gg
 www.hayaldunyam-mert.tr.gg
################ Radyo (Ana Sayfa) ################

################ Site-Ekle (Ana Sayfa) ################


 

 

bilgiyiznet

 







kanterlogin.tr.gg
http://hackerfrien-d.tr.gg/

################ video izle (Ana Sayfa) ################
[dailymotion_videowall movie=http://www.dailymotion.com/videowall/featured?ajax_function=get_videowall_embed_code&ajax_arg%5B0%5D=%2Ffeatured&ajax_arg%5B1%5D=8&ajax_arg%5B2%5D=3&ajax_arg%5B3%5D=2&ajax_arg%5B4%5D=1&ajax_arg%5B5%5D=1&ajax_arg%5B6%5D=1&ajax_arg%5B7%5D=0&ajax_arg%5B8%5D=1&ajax_arg%5B9%5D=left&ajax_arg%5B10%5D=1&ajax_rnd=1240140442488 width=708 height=230]
################ AŞK VE SEVGİ (Ana Sayfa) ################ ♥ Ağırdır sevmelerim her yürek taşıyamaz, büyüktür umutlarım her omuz kaldıramaz, her şey olur da şu kalbim, bir tek sensiz olamaz.

  ♥ Mürekkepten denizler, kağıttan gemiler yaptım. Sonra ismini her yere yazdım. İsmini yazınca seni sevdiğimi sandın, ben seni sevmedim sana taptım!..

  ♥ Seni her düşündüğümde kalbime bir yıldız çiziyorum. Benim şimdi kaç yıldızım var biliyor musun? Benim artık bir gökyüzüm var..

  ♥ Bugün her zamankinden farklı bir şey yapayım dedim olmadı yine sana defalarca aşık olup seni düşündüm...

  ♥ Yedi ayrı iklimden yedi çesit arı getirseler yedi çesit arı yedi ayrı çiçeği dolaşsa yedi ayrı çiçekten bal yapsa senin kadar tatlı olamaz...

  ♥ Ben seni dün sevmedim çünkü dün geride kaldı, ben seni bugün de sevmeyeceğim çünkü bugün de bitecek; ben seni yarın seveceğim çünkü yarınlar hiç bitmeyecek!

  ♥ Ağzımdan çıkacak söz olsan konuşmam, gözümden akacak yaş olsan ağlamam, kalbime hapsettim seni hiçbir yere bırakmam!

  ♥ Güneşin doğduğu da bir gerçek battığı da... Kalbimin attığı da bir gerçek, günün bittiği de... Ne çıkar tüm gerçekleri saysak tek tek. Seni seviyorum, işte o en büyük gerçek...

  ♥ Bir şiir yaz bana içinde alabildiğince mutluluk olsun ayın gölgesinde unutulan sevgi tohumlarıyla yeşere dursun veya bir şarkı söyle özlemimdeki sevgiliyi anlatsın yağan yağmurlarla ıslanan bedenimi parlayan gözleriyle kurulasın.

  ♥ Aşk kaçmaktan çok kovalamak, görmekten çok özlemek, gitmekten çok beklemek, dokunmaktan çok düşünmektir.Ve aşk öyledirki nerde imkansız varsa onu seçer.

  ♥ Birgün bana soracaksın,beni mi yoksa hayatı mı daha çok seviyorsun diye. hayatı diyeceğim, küsüp gideceksin ama hiçbir zaman bilmeyeceksin ki benim hayatım sensin.

  ♥ Sen benim incimdin. parıldayan masum güzelliğinle seni sarp kayalıklardan tırnaklarımla kazıdığım bir istiridyede bulmuştum. ve bir daha kaybetmiyeyim diye kalbimin derinliklerine gömdüm.

  ♥ Ne seni unutturacak kadar zaman geçecek ne de geçen zaman seni unutturmaya yetecek bırakıp gitsende unuturum sanma zaman alışmayı öğretir unutmayı asla.

  ♥ Sevmiyorum şu saatin sesini,akmasın dursun zaman.herşeyin bir öncesi ve sonrası vardır derler ya; YALAN. senden önce vardım belki ama aşkım senden sonra olmayacağım inan.

################ bilgi yarışması (Ana Sayfa) ################

################ İmza Ve Avatar Dünyası (Ana Sayfa) ################ src="http://adserver1.adtech.com.tr/pps.js?ppap=1">




































































BeLki Başkasını Seversin diye
Hic SöyLemedim sana Sevgimi...
Boğazımda Düğümsün...



Hep bir son vardır
Ölüm yaşamın
Nefret sevginin
Hüzün sevincin
Vuslatsa hasretin..
Hep bir son vardır
Söylenecek son bir söz
Söylenmek istemez
Ama söyleniverir bir anda

| yüréqimin ßâq ßâhçéLéri + hâsâdını çoktân yitirdi //
éziLdi qéçti méyvéLéri +
// ßitti //
ruhumun qézméLéri |





























































































































>




































































































################ İlahi Dinle (Ana Sayfa) ################
         
 
Abdullah Akbulak - İllahu

Abdurrahman Önül - Medineye Doğru

Abdurrahman Önül - Kabenin Yolları

Abdurrahman Önül - Yılmaz Hatice

Mustafa Dursun - Onu Anayım

Mustafa Dursun - Sen Emin Mustafasın

Mustafa Dursun - Annem

Mustafa Dursun Gönül Muhammed'i(sav) Ö

Mustafa Dursun - Uçun Kuşlar

Mustafa Dursun - Sevdalıyım

Mustafa Dursun - Medineye Yol Görünür

Mustafa Dursun - Yardım Eyle Ya Rab

Abdurrahman Önül - Sevdim Onu

Cengiz Çelikel - Harabat

Sedat Uçan - Babam

Hasan Dursun - Kurban Olam Hükümlere

Hasan Dursun - Divane Gönül

Abdurrahman Önül - Arayu Arayu 2009 Ye

Abdurrahman Önül - Arafat Dağı 2009 Ye

Abdurrahman Önül - İbrahime Götürdüler

 
Abdurrahman Önül & Nihat Hatipoğlu - Ker

İsmail Beyhan - Nasihat

Mustafa Yılmaz - Hu Diyelim Döne Döne

Ömer Karaoğlu - Yaz Beni Güllere Yaz

Cemal Kuru - Mezar Yeri

Abdurrahman Önül - Kul Olamadım

İsmail Beyhan - Uyma Nefsine

Abdurrahman Önül - Gözümsün

Abdurrahman Önül - Döne Döne

Umut Mürare - Selam Olsun

Mikail - Sefere Niyet

Grup Yeniçağ - Filistin

Sedat Uçan - Medinenin Yollarına

Cemel Kuru - Çok Pişmanım

Outlandish & Sami Yusuf "Try not to cry"

Yusuf İslam - God is the Light Allah Nu

İbrahim Sadri - ilk Vahiy

Ekrem Kaya - Halimiz Nola Mahşerde

Abdurrahman Önül & Mustafa Yılmaz - Mekk

Sami Yusuf - la ilahe illallah

 
Abdurrahman Önül - Bilali Habeşi

Abdulbaki Kömür - Dağlar Yağmur

Ali Ercan - Medineye Varamadım

Abdurrahman Önül - Medineye Varamadım 20

Süper Arapça İlahi

Abdurrahman Önül - Kerbela

Sedat Uçan - Gururlanma İnsanoğlu(Ölmeme

Abdurrahman Önül - Arafat Dağı 2009 Yeni

Abdurrahman Önül - Sevdim Seni

Ali Ercan - Doyamadım Muhammede(sav)

Abdurrahman Onul - Güldür Mekke

Sedat Uçan - Babam

Abdurrahman Önül - Açıldı Cennet Kapısı

Abdulbaki Kömür - Mihrican

Abdurrahman Önül - Yaralıyım

Abdurrahman Önül - Arayu Arayu 2009 Yeni

Abdurrahman Önül - Namazını Kıl

Kürtçe İlahi - Dermane Dilucane

Yusuf Ziya Özkan - Kabirden Mektup 6/6

Abdurrahman Önül & Fuat - Medine (Remix)

 

################ Şeytanın En Tatlı 12 Sözü (Bunun alt sayfası: "Dini Konular") ################ -BİR DEFAYLA BİR ŞEY OLMAZ
Nerede yazıyor
-DAHA GENCİZ.
En faziletli ibadet gençken yapılandır
-ALLAH (C.C) KALP TEMİZLİĞİNE BAKAR.
Sadece kalp temizliğine bakmaz. Ya günahlar, ibadetler ibadet etmeden kalbin temiz olsa saf kalpli olsan ne olur
-ALLAH (C.C.) İLE KUL ARASINA GİRİLMEZ.
yalnışlrımızı biri biri bize hatırlatınca en kolay kaçış yoludur
-EMEKLİ OLDUKTAN SONRA.
Yarın ölmeyeceğine garantin var mı?
-ZAMAN SİZE UYMAZSA SIZ ZAMANA UYUN.
(İslam kıyamete kadar her devir için gönderildi)
-BİR ŞEY OLMAZ ALLAH(C.C) AFFEDER.
Ya affetmezse yanmayı göze alabiliyormusun
-BU KADAR GÜNAHTAN SONRA BİRAZ ZOR AFFEDİLİRSİN.
Müslüman ümidini asla kaybetmemeli allahın afdfedici olduğunu bilmeli
-FAZLA DÜŞÜNME KAFAYI YERSİN.
Şeytan gerçekleri düşünmemizden çok korkar
-CEHENNEMDE BİR SURE YANDIKTAN SONRA CENNETE GİRMEYECEK MIYIZ.
sen dünyada kibrit ateşine dayanabiliyormusun ki
-BİZ BÜYÜKLERİMİZDEN BÖYLE GÖRDÜK.
Büyüklerden gördüğün her şey doğru mu
-AMAN HA DİKKAT BEYNİNİZİ YIKAMASINLAR
İslam hem beyni ve kalbi temizler

################ Başörtüsü Ve Kapanma (Bunun alt sayfası: "Dini Konular") ################ BAŞÖRTÜSÜ VE KAPANMA
Peygamberimiz’in vefatından sonra din adına yapılan saptırma ve ilavelerde, kadınlarla ilgili konuların özel bir yeri olduğunu bir evvelki bölümde gördük. Kadınların kapanması ise kadınlarla ilgili uydurulanlar içinde özel bir yere sahiptir. Bu yüzden kitabımızda bu konuyu ayrı bir başlık altında inceliyoruz. İnsan memeli canlılar içinde tek çıplak doğan ve tek giyinendir. 7 Araf suresi 22. ayetten insanların giyinmesinin insanlık tarihi kadar eski olduğunu öğreniyoruz. Kıyafet, zamana, toplumun geleneklerine, iklimin şartlarına, meslek gruplarına, makama, mevkiye, yaşa ve birçok faktöre göre hem toplumlar arası hem de toplum içi çeşitlilik göstermiştir. Bazı toplumlar, Hint-Avrupa ırkında olduğu gibi tarih boyunca kıyafetlerinde birçok kere değişiklikler yapmışlardır. Bazı toplumlar ise, Asya toplumlarında olduğu gibi tarih boyunca kıyafetlerinde çok daha az değişiklikler yapmışlardır. Toplum içi kıyafet farklılıklarınınsa en iyi örneklerinden birisi Osmanlı’dır. Osmanlı’da padişah üç sorguçlu sarık takarken, veziri azam iki sorguçlu, halk ise tek sorguçlu takabilirdi. İki veya üç sorguç halka yasaktı. Saraylının, esnafın, tekkecinin, ayrı din mensubu kadın ve erkeklerin başlıkları, kıyafetleri, renkleri Osmanlı’da hep farklıydı. Bu kıyafetlerin farklılığı kanunlar ile korunurdu. Görüldüğü gibi hem toplumlar arası, hem toplum içi kıyafetlerin farklılığı, gelenek ve şartların bu kıyafetleri oluşturması, zengin malzemeli bir tarih ve sosyoloji konusudur.

SORUN GELENEĞİN DİNSELLEŞMESİDİR

Daha önce değindiğimiz gibi din adına uydurulanları incelersek, toplumun belli bir dönemindeki bakış açısının ve geleneklerinin dinselleştirilmesinin bunlarda önemli bir yeri olduğunu görürüz. Bu gelenekleri dinden ayırmanın yolu Kuran’dan anlaşılan kapanmanın din olduğunu; Kuran’dan çıkmayan kapanma şekillerinin, izahların din adına uydurma, geleneklerin dine sokulması olduğunu bilmektir. Şunu bir daha belirtelim ki geleneklerin bir kıyafet oluşturmasının bir mahsuru yoktur. Yanlış olan, tarihin belli bir anının ihtiyaçlarından doğan ve o toplumu ilgilendiren kıyafetlerin, evrensel olan ve binlerce yıllık zaman dilimine inmiş olan dine maledilmesidir. Örneğin, sarığı belli bir dönemde erkeklerin kıyafetini tamamlayan bir aksesuar, sıcaktan koruyan bir başlık olarak erkeklerin tümüne yakınının giymesi yanlış değildir. Yanlış olan, sarığın dinen kutsal bir giyecek olarak giyilmesi, başkalarına dîni kıyafet diye empoze edilmesi ve Kuran’da hiç bahsedilmeyen bir uygulamanın sevap diye dine sokulmasıdır. Görüldüğü gibi sorun belli bir toplumun geleneği sonucu sarığın takılması değil, o geleneğin din olarak takdimidir. Bu temel mantığı iyice kavramamız çarşaf, peçe, başörtüsünün nasıl dinselleştirildiğini anlamamızda ve bu kıyafet şekillerini gereği gibi değerlendirmemizde faydalı olacaktır. İlk önce yapmamız gerekeni yapalım ve Kuran’da kapanmayla ilgili geçen tüm ayetleri inceleyip Kuran’ın yani dinin istediği ölçüyü bulalım.

Ey ademoğulları! Size çirkin yerlerinizi örtecek giysi ve süs kıyafeti indirdik.

7- Araf Suresi 26

Araf 26’dan ve Araf 22’den avret yerlerini örtmenin ilk insandan beri hem erkek, hem kadın için örtünmenin minimumu olduğunu anlarız. Kadınlara özel giyinme ile ilgili ise Kuran’da 3 ayet vardır. Bu 3 ayeti incelemek kadının kıyafetinin nasıl olması gerektiğini, İslam’ın neyi söyleyip, neyi söylemediğini anlamamızı sağlar.

KURAN’DA BAŞI KAPAMAK GEÇMİYOR

Mümin kadınlara da söyle: Bakışları ölçülü olsun ve cinsel organlarını korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünenler hariç açmasınlar. Örtülerini yaka açıklarına koysunlar. Süslerini şu kişilerden başkasına göstermesinler: Kocaları, yahut babaları, yahut kocalarının babaları, yahut oğulları, yahut kocalarının oğulları, yahut kardeşleri, yahut kardeşlerinin oğulları, yahut kendi kadınları, yahut ellerinin altında bulunanlar, yahut kadına ihtiyaç duymaz olmuş erkeklerden kendilerinin hizmetinde bulunanlar, yahut kadınların mahrem yerlerini henüz anlayacak yaşa gelmemiş çocuklar. Gizledikleri süsleri bilinsin diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey müminler, hepiniz topluca Allah’a tövbe edin ki kurtuluşa erebilesiniz.

24- Nur Suresi 31

Kadını kendi zihniyetine göre yaşatmak isteyen zihniyetin çarpıttığı ayetlerin başında bu ayet gelir. Bu ayetteki “hımar” kelimesi geniş manalı bir kelime olup örtü manasına gelir. Eski Arap yazılarına bakılırsa hımarın yere konulan, masaya örtülen veya herhangi bir örtüyü tarif edebileceğini görürüz. Hımar, başı örterse başörtüsü olur, masaya konursa masa örtüsü olur. Allah eğer “hımar” kelimesi ile başın örtülmesini isteseydi “hımarürres” gibi bir vurgulama ile başörtüsü diyebilirdi: Böylece “res” kelimesi ile baş bölgesi vurgulanır ve örtü kelimesi olan “hımar” ile beraber başörtüsü net bir şekilde anlaşılırdı. Nitekim abdest alınmasıyla ilgili ayette başın sıvazlanması söyenirken, baş kelimesi Arapça karşılığı ‘res’ ile vurgulanır.

Üstelik ayette kapatılacak yerin yaka açığı olduğu geçer. Yani hımarın başı kapatması değil, ayette açıkça yaka dekoltesini örtmesi istenir. (Yaka açığı manasına gelen ‘cuub’ kelimesi hem bu ayette kapanılacak bölgeyi belirtmek için, hem Hz. Musa’nın yaka açığına elini soktuğunu belirten ayetlerde geçer.) “Hımar” kelimesi sırf başörtüsü manasına gelse bile bu ayetten başı örtmek değil, yine yaka dekoltesini kapatmak anlaşılacaktı. Üstelik başörtüsünü Kuran’a maletmek isteyen zihniyet, açık bir saptırma yaparak “felyedribne” fiilini “salsınlar” diye tercüme etmeye kalkmıştır. Böylece ayeti okuyan “başörtüsünü yaka açıklarına salsınlar” şeklinde okuyacaktır. Oysa hiçbir şekilde “darabe” kökünden türeyen “felyedribne” fiili “salsınlar” manasına gelmez. Bu fiille örtünün yaka açığına konulması yani kapatılması anlatılır. Kuran’da salsınlar, indirsinler manasında “felyüdnine” kelimesi kullanılır. Allah böyle bir ifade kullanmak isteseydi “felyedribne” fiili yerine “felyüdnine” fiilini kullanabilirdi. Bu örnek bize gelenekçi zihniyetin, kendi fikirlerini doğru çıkartmak uğruna gereğinde Kuran’daki kelimelerin manasını kaydırmaktan çekinmediğini göstermektedir.

Ayette diğer dikkat etmemiz gereken nokta “süsler” kelimesi ile neyin kastedildiğidir. Bizim kanaatimize göre “süsler” kelimesi ile özellikle “göğüsler” kastedilmektedir. Çünkü ayetteki tüm noktalarla mantıklı bir şekilde göğüs bölgesinin uyum sağladığı kanaatindeyiz. Birincisi, ayette yaka açıklarının kapatılması geçiyor, yaka açıklarından ise göğüsler gözükür. İkincisi, ayette gizlenen süslerin belli edilmesi için ayakların yere vurulmaması geçiyor. Ayaklar yere vurulduğunda vücutta belli olacak yer özellikle göğüslerdir. (sütyenin o dönemde icad edilmediğini düşünürsek bu daha da iyi anlaşılır.) Üçüncüsü, ayetten kendiliğinden görünenler hariç süslerin kapanması söylenmektedir. Ne kadar kapatılmaya çalışılırsa çalışılsın özellikle iri göğüsler, çeşitli fiziksel hareketlerde, hatta rüzgarın esmesiyle elbise yapışınca bile kendini belli edebilir. Ayetten bunun doğal olduğu anlaşılır. Dördüncüsü, ayette süslerin kimlerin yanında açılabileceği söylenir. Kuran’daki diğer ayetlerden kadınların bir kısmının iki yıl gibi uzun bir süre çocuklarını emzirdiğini görüyoruz. Kadının, babası gibi yakınlarının yanında, çocuğu acıktığında ve ağladığında onu emzirmesi gerekebilir. Ayetteki bu açıklamanın özellikle bu konuda kadınlara büyük kolaylık sağlayacağı kanaatindeyiz. Tüm bu izahlara göğüs gibi uyan başka bir bölge bulunmadığı için süslerle özellikle göğüslerin kastedildiği sonucuna varabiliriz. Süsler kelimesinden ziynet, takı gibi maddelerin anlaşılamayacağı ayetin bütünsel olarak ele alınmasıyla açığa çıkar. Çünkü ayette kadınların süslerini kendi kadınları yanında açabileceği geçiyor. Takı gibi maddeler tahrik unsurundan daha çok hava atma unsuru olabilir. Eğer bu hava atma olayı engellenilmeye çalışılsaydı, buna ilk karşı cins erkekler yerine, aynı cinsten olan kadınlar dahil edilirdi. Ayrıca ayakları yere vurunca hangi ziynet, takı eşyası belli olur? Kendiliğinden gözüken ziynet, takı ne olabilir? Araf suresi 31’de ziynet eşyalarının mescid yanında giyilebileceğinin söylenmesi, takıların cami yanı gibi en kalabalık yerlerde de teşhir edilebildiğini, yani saklanmasına gerek olmadığını gösterir. Görüldüğü gibi mantıksal bir elemeyle gidildiğinde ayetin özellikle göğüs bölgesinin kapanmasını vurguladığı anlaşılır.

################ Dini Konular (Ana Sayfa) ################ => Esma-ül Hüsna
=> Abdest
=> Namaz
=> Baş örtüsü ve Kapanma
=> Kur-an'da İnanç Konuları
=> Kur-an'daki Hac
=> Umre ve Hac Nedir?
=> Zekat Hakkında Tüm Bilgiler
=> 32 Farz
=> Dini Terimler Nedir, Anlamları
=> Kutsal Emanetler
=> Cennet - Cehennem
=> Allah'a İnanmak
=> Misvak
=> Nefsin Sıfat ve Mertebeleri
=> Dini Resimler
=> Dini Sözler
=> Şeytanın En Tatlı 12 Sözü
=> Çok Eşli Evlilik ve İsLam

################ Misvak (Bunun alt sayfası: "Dini Konular") ################ Misvak-Faydaları

 


Misvak Hakkındaki Hadis-i Şerifler

(Ağzınız Kur’an yoludur, misvakla temizleyin.) [Ebu Nuaym]

(Cebrail aleyhisselam, misvak kullanmayı o kadar tavsiye etti ki, misvakın farz olacağından korktum.)
[İbni Mace]

(Misvak kullanarak kılınan namaz, misvaksız kılınan namazdan 70 kat üstündür.) [İ. Neccar]

(Eğer ümmetime güçlük vermeyeceğini bilseydim, her namaz için abdest almalarını ve her abdestte misvak kullanmalarını emrederdim.) [Buhari, Müslim]


(Gece namazı için kalkınca, ağzınızı misvakla temizleyin! Çünkü bir melek, namazda Kur’an okuyanın ağzına yaklaşarak dinler.) [Deylemi]

(Peygamberlerin beş sünneti: Haya, hilm, hacamat, misvak, güzel koku.) [Taberani]

(Misvak; ağzı temizler, görmeyi keskinleştirir, diş etlerini güçlendirir, dişleri beyazlaştırır ve çürümeyi önler, hazmı kolaylaştırır, mideye sıhhat verir, balgamı keser, hasenatı artırır. Misvak kullanan, Allahü teâlâyı razı eder, melekleri sevindirir.) [Ebu Nuaym]


Misvak Kullanmanin Faydalari

1 Ölüm anında kelime i şehedet getirmesine vesile olur
2 diş etlerini pekiştirir
3 balgamı giderir
4 safrayı keser
5 ağız ağrısını giderir
6 ağız kokusunu giderir
7 bağışık damarlarını giderir
8 Allah u Azimüşşan ondan razı olur
9 şeytan hüzünlenir
10 gözleri nurlanır
11 hayrı ve hasenatı çok olur
12 sünnet ile amel etmiş olur
13 ağzı pak olur
14 zihni açar
15 iki rekat misvak ile kılınan namazın sevabı misvaksız kılınan yetmiş rekat namazın sevabından çok olur.

################ Esma-Ül Hüsna (Bunun alt sayfası: "Dini Konular") ################

ESMA-ÜL HÜSNA ( ALLAH'IN 99 İSMİ) VE TÜRKÇE KARŞILIĞI

 

  • 1-ALLAH Her şeyin gerçek mabudu

  • 2-RAHMAN Dünyada bütün mahlukatı rızıklandıran

  • 3-RAHİM Ahirette yalnız dostlarına rahmet edecek

  • 4-MELİK Bütün mevcudatın gerçek sahibi ve hükümdarı

  • 5-KUDDÜS C.C. Bütün mahlukatı maddi ve manevi kirlerden arındıran

  • 6-SELAM Her türlü tehlikeden kullarını selamette kılan

  • 7-MÜMİN Kalplerde iman nurunu yakan ve kullarına güven veren

  • 8-MÜHEYMİN Bütün varlıkları ilim ve kontrolu altında tutan

  • 9-AZİZ Sonsuz izzet sahibi olan

  • 10-CEBBAR C.C. İstediğini zorla yaptıran

  • 11-MÜTEKEBBİR Sonsuz büyüklük ve azamet sahibi

  • 12-HALİK Her şeyi yoktan yaratan

  • 13-BARİ Eşyayı ve herşeyin aza, cihazatını birbirine uygun yaratan

  • 14-MUSAVVİR Her varlığa münasip şekil giydiren

  • 15-GAFFAR C.C. Çok affeden

  • 16-KAHHAR Her şeye galip gelen ve bütün düşmanlarını kahreden

  • 17-VEHHAP Bol bol hediyeler veren

  • 18-REZZAK Bütün rızka muhtaç olanları rızıklandıran

  • 19-FETTAH Her şeyi hikmetle açan

  • 20-ALİM C.C. Her şeyi hakkıyla bilen

  • 21-KABİD İstediğinin maddi ve manevi rızkını daraltan

  • 22-BASİT İstediğinin maddi ve manevi rızkını genişleten

  • 23-RAFİD İstediği kulunu şeref sahibi iken rezil rüsvay eden

  • 24-RAFİ Dilediklerinin mertebesini yükselten

  • 25-MUİZZ C.C. İstediğine izzet veren ve şereflendiren

  • 26-MÜZİLL İstediğini zelil kılan

  • 27-SEMİ Gizli açık her sesi işiten

  • 28-BASİR Her şeyi bütün incelikleriyle gören

  • 29-HAKEM Hükmeden hakkı yerine getiren

  • 30-ADL C.C. Tam adaletli, Allah adildir zalimleri sevmez

  • 31-LATİF Lutfu keremi bol olan

  • 32-HABİR Her şeyden haberdar olan

  • 33-HALİM Yaratıklarına son derece yumuşak muamele eden

  • 34-AZİM Kendisine büyük ümitler beslenen

  • 35-GAFUR C.C. Kullarının günahlarını bağışlayan

  • 36-ŞEKUR Rızası için yapılan işleri bol sevapla karşılayan

  • 37-ALİYY Her şeyiyle yüce olan

  • 38-KEBİR Varlığının kemaline hudut yoktur

  • 39-HAFIZ Her şeyi muhafaza eden

  • 40-MUKİT C.C. Her türlü mahlukata münasip rızık veren

  • 41-HASİB Kullarının bütün fiillerinin hesabını gören

  • 42-CELİL Yücelik ve ululuk sahibi

  • 43-KERİM İyilik ve ikramı bol olan

  • 44-RAKİB Bütün varlıklar üzerinde gözcü

  • 45-MUCİB C.C. Kullarının dualarına cevap veren

  • 46-VASİ İlim ve insanı her şeyi içine alan

  • 47-HAKİM Her şeyi yerli yerinde yapan

  • 48-VEDÜD İtaatkar kullarını çok seven

  • 49-MECİD Azamet şeref ve hakimiyeti sonsuz

  • 50-BAİS C.C. Peygamberler gönderen ve ölüleri dirilten

  • 51-ŞEHİD Kullarının her yaptığını gören

  • 52-HAKK Varlığı hiç değişmeden duran, daima sabit

  • 53-VEKİL Kendine güvenen kullarının işini en iyi yoluna koyan

  • 54-KAVİY Güç ve kuvveti sonsuz olan

  • 55-METİN C.C. Hiçbirşey hükmünü sarsmayan ve kendisine güvenilen

  • 56-VELİY Müminlerin dostu olan

  • 57-HAMİD En çok övülen ve en çok övgüye layık olan

  • 58-MUHSİ Her şeyin sayısını bir bir bilen

  • 59-MÜBDİ Mahlukatı örneksiz ve yoktan yaratan

  • 60-MÜİD C.C. Mahlukatı öldükten sonra yeniden dirilten

  • 61-MUHYİ Canlılara hayat veren

  • 62-MÜMİT Canlı bir mahlukun ölümünü yaratan

  • 63-HAYY Gerçek hayat sahibi olan

  • 64-KAYYUM Gökleri yeri ve bütün mahlukatı ayakta tutan

  • 65-VACİD C.C. İstediğini bulan

  • 66-MACİD Sonsuz şan ve yücelik sahibi

  • 67-VAHİD İsimlerinde sıfatlarında ve fiillerinde ortağı olmayan

  • 68-SAMED Her şey kendisine muhtaç, O kimseye muhtaç değil

  • 69-KADİR Sonsuz kudret sahibi olan

  • 70-MUKTEDİR C.C. Her şeye gücü yeten

  • 71-MUKADDİM Dilediğini öne geçiren

  • 72-MUAHHİR İstediğini arkaya bırakan

  • 73-EVVEL Herşeyden önce olan

  • 74-AHİR Herşeyden sonra olan

  • 75-ZAHİR C.C. Varlığı apaçık görünen

  • 76-BATIN Herşeyin iç yüzünden haberdar olan

  • 77-VALİ Mahlukatın işlerini yoluna koyan

  • 78-MÜTEALİ Ali, büyük

  • 79-BERR Herkesten fazla iyilik yapan

  • 80-TEVVAB C.C. Bütün tevbeleri kabul eden

  • 81-MÜNTEKİN Suçluları müstehak oldukları cezaya çarptıran

  • 82-AFÜVY Kullarını çok çok affeden

  • 83-RAUF Kullarına çok şefkat edip esirgeyen

  • 84-MALİKÜLMÜLK Hakiki mülk sahibi O dur. Dilediğine verir, dilediğinden alır

  • 85-ZÜLCELALVELİKRAM Büyüklük, fazl ve kerem sahibi

  • 86-MUKSİT Bütün işleri denk, birbirine uygun

  • 87-CAMİ İstediğini istediği şekilde toplayan

  • 88-GANİY Gerçek zenginlik sahibi ve hiçbir şeye muhtaç olmayan

  • 89-MUĞNİ Mahlukatının ihtiyacını giderip zengin kılan

  • 90-MANİ C.C. İstediği şeyin meydana gelmesine engel olan

  • 91-DARR Hikmeti gereği elem ve zarar verici şeyleri yaratan

  • 92-NAFİ Faydalı şeyleri yaratan

  • 93-NUR Alemleri, istediği simaları ve gönülleri

  • 94-HADİ Kullarına hidayet veren

  • 95-BEDİ C.C. Eser ve insanıyla varlığı apaçık görünen

  • 96-BAKİ Varlığının sonu olmayan

  • 97-VARİS Bütün mülk ve servetlerin hakiki sahibi

  • 98-REŞİD Bütün işlerini ezeli hikmetine göre neticeye ulaştıran

  • 99-SABUR C.C. Asileri hemen cezalandırmayıp çok sabreden

  • C.C.(Celle Celalühü)


################ Abdes (Bunun alt sayfası: "Dini Konular") ################

Abdest

RESİMLERLE ABDEST ALINIŞI

     

1) Önce kollar dirseklerin yukarısına kadar sıvanır, sonra "Niyet ettim Allah rızası için abdest almaya" diye niyet edilir. Ve "Eûzü billahi mineşşey-tanirracîm, Bismillahirrahmanirrahîm" okunur.

  2) Eller bileklere kadar üç kere yıkanır. Parmak aralarının yıkanmasına dikkat edilir. Parmaklarda yüzük varsa oynatılıp altının yıkanması sağlanır.
     
3) Sağ avuç ile ağıza üç kere ayrı ayrı su alınıp her defasında iyice çalkalanır.   4) Sağ avuç ile buruna üç kere ayrı ayrı su çekilir.
     
5) Sol el ile sümkürülerek burun temizlenir.   6) Alında saçların bittiği yerden itibaren kulakların yumuşağına ve çene altına kadar yüzün her tarafı üç kere yıkanır.
     

7) Sağ kol dirseklerle beraber üç kere yıkanır.

Yıkarken kolun her tarafı, kuru bir yer kalmayacak şekilde iyice ovulur.

 

8) Sol kol dirseklerle beraber üç kere yıkanır.

Yıkarken kolun her tarafı, kuru bir yer kalmayacak şekilde iyice ovulur.

     
9) Eller yeni bir su ile ıslatılır. Sağ elin içi ve parmaklar başın üzerine konularak bir kere meshedilir.   10) Eller ıslatılarak sağ elin şahadet parmağı ile sağ kulağın içi, baş parmağı ile de kulağın dışı; sol elin şahadet parmağı ile sol kulağın içi, baş parmağı ile de kulağın arkası meshedilir.
     
11) Elleri yeniden ıslatmaya gerek olmadan geriye kalan üçer parmağın dışı ile de boyun meshedilir.   12) Sağ ayak üç kere topuklarla beraber yıkanır. Yıkamaya parmak uçlarından başlanır ve parmak araları iyice temizlenir.
     
13) Sol ayak üç kere topuklarla beraber yıkanır. Yıkamaya parmak uçlarından başlanır ve parmak araları iyice temizlenir.    
     

              Abdest bitince ayakta ve kıbleye karşı "Kelime-i Şehadet" okunur.


################ Namaz (Bunun alt sayfası: "Dini Konular") ################

 RESİMLERLE NAMAZ KILINIŞI
Örnek olarak sabah namazının iki rek'at farzının kılınışı resimlerle anlatılmış, erkek ve kadınların farklı hareketleri belirtilmiştir. İki rek'atli bir namazdaki hareketler ile diğer namazlardaki hareketler arasında fark olmadığından onların resimlerle anlatılmasına gerek duyulmamıştır.

 

      Sabah Namazının Farzının Kılınışı :
      Birinci Rek'at:
      1) Ayakların arası dört parmak açıklıkta ve parmak uçları kıbleye doğru gelecek şekilde ayakta kıbleye dönülür.
      2) İkamet getirilir. (Erkekler için)
      Niyet:
      3) "Niyet ettim Allah rızası için bugünkü sabah namazının farzını kılmaya" diye niyet edilir.
      İftitah tekbiri:
      4) "Allahü Ekber" diyerek iftitah tekbiri alınır.

     
     
Erkekler tekbir alırken; ellerin içi kıbleye karşı ve parmaklar normal açıklıkta bulunur.
Başparmaklar, kulak yumuşağı hizasına gelecek şekilde eller yukarıya kaldırılır.
  Kadınlar tekbir alırken; ellerinin içi kıbleye karşı, parmaklar normal açıklıkta ve parmak uçları omuz hizasına gelecek şekilde ellerini yukarıya kaldırır.
     
      Kıyam:
      5) Tekbirden sonra eller bağlanır. Ayakta iken secde edilecek yere bakılır.
      6) Ayakta sırasıyla:
      a) Sübhaneke,
      b) Eûzü-besmele,
      c) Fatiha sûresi,
      d) Kur'andan başka bir sûre daha okunur.
     
Erkekler, sağ elin avucu, sol elin üzerinde ve sağ elin baş ve küçük parmakları sol elin bileğini kavramış olarak ellerini göbek altında bağlarlar.   Kadınlar, sağ el sol elin üzerinde olacak şekilde ellerini göğüs üstüne koyarlar. Erkeklerde olduğu gibi sağ elin parmakları ile sol elin bileğini kavramazlar.
     
      Rükû:
      7) "Allahü Ekber" diyerek rükûa varılır ve burada üç defa "Sübhâne Rabbiye'l-azim" denilir. Rükû'da iken ayakların üzerine bakılır.
     
Erkekler, rükûda, parmakları açık olarak elleri ile dizlerini tutup sırtını dümdüz yaparlar. Dizlerini ve dirseklerini dik tutarlar.   Kadınlar, rükûda, sırtlarını biraz meyilli tutarak erkeklerden daha az eğilirler. Ellerini (parmaklarını açmayarak) dizleri üzerine koyarlar ve dizlerini biraz bükük bulundururlar.
     
      Rükûdan kalkış:
      8) "Semiallâhü limen hamideh" diyerek rükûdan kalkılır ve ayakta "Rabbenâ leke'l-hamd" denilir.
     

 

Erkeklerin, rükûdan kalkıp doğrulması.

 

 

Kadınların, rükûdan kalkıp doğrulması

     
      Secde:
       9) "Allahü Ekber" diyerek secdeye varılır. Secdeye inerken önce dizler, sonra eller, daha sonra da alın ve burun yere konur. Secdede baş iki elin arasında ve hizasında bulunur. Secdede iken ayaklar kaldırılmaz. Secdede burun kenarlarına bakılır. Burada üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.
      
     
Erkekler, secdede dirseklerini yanlarından uzak, kollarını yerden kalkık bulundururlar.
  Ayaklar, parmaklar üzerinde dik tutulur ve parmak uçları kıbleye gelecek şekilde yere konur.
  Kadınlar, secdede kollarını yanlarına bitişik halde bulundururlar.
  Ayaklar, parmaklar üzerine dik tutulur ve parmak uçları kıbleye gelecek şekilde yere konur.
     
         İki secde arası oturuş:
         10) "Allahü Ekber" diyerek başını secdeden kaldırıp diz üstü oturulur. Otururken, parmaklar dizlerin hizasına gelecek şekilde eller uylukların üzerine konur ve kucağa bakılır. Burada "Sübhânellah" diyecek kadar kısa bir an oturulur.
     
Erkekler, sol ayağını yere yayarak onun üzerine oturur, sağ ayak parmakları kıbleye yönelmiş durumda dik tutulur.   Kadınlar, ayaklarını yatık olarak sağ tarafına çıkarır ve öylece otururlar.
     
      11) "Allahü Ekber" diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.
      12) "Allahü Ekber" diyerek secdeden ayağa (ikinci rek'ata) kalkılır ve eller bağlanır.(Resim : 3-4)
     
(Resim : 3)   (Resim : 4)
     
      Secdeden kalkarken: Önce baş, sonra eller, daha sonra eller dizler üzerine konularak, dizler yerden kaldırılır.
      İftitah tekbirinden itibaren buraya kadar yapılanlara "bir rek'at" denir.
     
      İkinci Rek'at:
      1) Ayakta sırasıyla;
      a) Besmele,
      b) Fatiha sûresi,
      c) Kur'andan başka bir sûre daha okunur.

      2) Birinci rek'atte olduğu gibi "Allahü Ekber" diyerek rükûa varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-azim" denilir.(Resim : 5-6)
     
     
(Resim : 5)   (Resim : 6)
     
      3) "Semiallâhü limen hamideh" diyerek ayağa kalkılır ve ayakta "Rabbenâ leke'l-hamd" denilir.(Resim : 7-8)
     
(Resim : 7)   (Resim :
     
      4) "Allahü Ekber" diyerek secdeye varılır. Burada üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.(Resim : 9-10)
     
(Resim :9)   (Resim :10)
     
      5) "Allahü Ekber" diyerek secdeden kalkılıp dizler üzerine oturulur. Burada "Sübhânellah" diyecek kadar kısa bir an oturulur.(Resim : 11-12)
     
(Resim :11)   (Resim :12)
     
      6) Sonra "Allahü Ekber" diyerek ikinci defa secdeye varılır ve üç kere "Sübhâne Rabbiye'l-â'lâ" denilir.

 

      Ka'de-i ahire (Namazın sonunda oturuş):
      7) "Allahü Ekber" diyerek secdeden kalkıp oturulur.
      Otururken, el parmakları dizlerin hizasına gelecek şekilde eller uylukların üzerine konur ve kucağa bakılır.
      8) Oturuşta sırasıyla;
      a) Ettehiyyatü,
      b) Allahümme salli,
      c) Allahümme bârik,
      d) Rabbenâ âtina... duaları okunur. (Resim : 13)
     
Erkekler, sol ayağını yere yayarak onun üzerine oturur, sağ ayak parmakları kıbleye yönelmiş durumda dik tutulur.(Resim : 13-14)  

Kadınlar, ayaklarını yatık olarak sağ tarafa çıkarır ve öylece otururlar.

     
      Sağ tarafa selâm verilişi:
      9) Önce başını sağa çevirerek "Esselâmü aleyküm ve rahmetûllâh" denir. Selâm verirken omuzlara bakılır.
     

 

Erkeklerin, sağ tarafa selâm verişi.

 

 

Kadınların, sağ tarafa selâm verişi.

     
      Sol tarafa selâm verilişi:
      10) Sonra başını sola çevirerek, "Esselâmü aleyküm ve rahmetûllâh" denilir. Böylece iki rek'at namaz tamamlanmış olur.
     

 

Erkeklerin, sol tarafa selâm verişi.

 

 

Kadınların, sol tarafa selâm verişi.

     
      DUA
      Dua ederken, eller göğüs hizasına kaldırılır. Eller göğe doğru açılarak avuçların içi yüze doğru biraz meyilli tutulur ve iki elin arası açık bulundurulur.
     

 

Dua eden bir erkek çocuğu.

 

 

Dua eden bir kız çocuğu.


################ Kuran'Da İnanç (Bunun alt sayfası: "Dini Konular") ################ KURAN’DA İNANÇ KONULARI, NAMAZ, ZEKAT, ORUÇ, HAC

Allah’ın varlığı, birliği, merhameti, sonsuz kudreti, ahireti yaratması gibi en temel konularda Kuran’ın anlattığı dinle, bilinen büyük mezhepler ters düşmemişlerdir. İslam’ın bu en temel noktalarındaki ortak inanç, tüm olumsuzlukların yanında çok güzel bir noktadır.(Bazı çok sapkın, çok az taraftar bulmuş, örneğin Hz. Ali’yi ilahlaştırmış veya şeyhine Allah’ın girdiğini iddia etmiş sapkın mezhepleri saymıyoruz.) Fakat Allah’ın tek hüküm koyucu olduğu konusunda Kuran’ın anlattığı dinle mezhepler arasında büyük bir fark vardır. Kuran’a göre tek hüküm koyucu Allah’tır. Allah’ın hükümlerinin toplandığı Kuran, Allah’ın dininin bütününü oluşturur. Mezhepler ise önce Peygamber’i Allah’ın yanında din oluşturucu gibi göstermişler, daha sonra sahabeleri, daha sonra mezheplerinin imamlarını, daha sonra ise kimi şeyhleri ve sözde din alimlerini dinin kaynağı olarak göstermişlerdir. Haramlarda, farzlarda, sevaplarda bu kaynaklara atışar yaparak Kuran dışında bir din oluşturmuşlardır. Bu tablo, uygulamalar açısından bir sorun oluşturduğu kadar inanç açısından da bir sorun oluşturmaktadır. Kimi mezhep imamının kanaati ile (içtihat) vardığı bir sonuç farz veya haram ilan edilmekte ve bu karar Allah’ın kitabından çıkan bir farza veya harama denk tutulmaktadır. Yani mezhep imamları bu noktada Allah ile aynı seviyeye konmaktadır ki, bu inanç açısından da sakıncalıdır. Örneğin Allah kan içmeyi, zinayı, adam öldürmeyi Kuran ile haram kılar, mezhep imamları ise kendi kanaatleri ve hadis yorumları sonucu midye yemeyi, heykel yapmayı, erkeklerin altın takmasını haram ilan etmişlerdir. (Bu hükümlerin bir kısmı “hadis” kaynakları kullanılarak verilmiştir, fakat bu hadisleri yorumlayan, onay veren yine mezhep imamlarıdır.) Dinimizde Allah’ın direkt tekelinde olan haram kılma yetkisi böylece başkalarıyla paylaştırılmıştır. Allah dışında herhangi bir insanın (her kim olursa olsun) kanaatinin, içtihadının, Allah ile eşitlenmesi sonucunu veren bu bakış açısı da onarılmalı, bu bakış açısının sahipleri tövbe etmelidirler.

İnanç konularındaki en büyük rezaletlerden biri de “Kuran yaratılmış mıdır, yoksa Kuran daima var mıydı?” sorusunun tartışılması sırasında görülmüştür. Bu sorunun tartışılması sırasında Kuran’ın yaratılmış (mahluk) olduğunu söyleyen bir grupla, Kuran’ın yaratılmamış olduğunu söyleyen bir grup oluşmuş ve her iki grup da birbirini kafirlikle itham etmiştir. Karşı grubun dinsiz olup öldürülmesi gerektiğine dair izahlar ve tartışmalar ile rezalet devam etmiştir. Kuran hakkındaki bu tartışma İslam tarihinin en büyük kavgalarından, çatışmalarından biridir. En büyük mezhep olan ve dört mezhebi de kaplayan Sünnilik’te (Ehli sünnet mezhebinde) Kuran’ın yaratılmamış olduğu sonucuna varılmıştır. İlginçtir ki dinin tek kaynağı olan Kuran’ı, dinin yüzlerce kaynağından birine çeviren, keçi ayetleri yedi deyip Kuran’ı nesih ettiren (hükmünü iptal ettiren) Ehli Sünnet görüşü, diğer yandan Allah’a mahsus olan ezeli olma, yaratılmamış olma gibi sıfatları Kuran’a vererek mantıksızlıklarını bu noktada da göstermişlerdir.

İnançla ilgili konularda (ilaveler yaparak) kendi eksik akıllarıyla Allah’ın tam dinini tamamlamaya kalkanlar, gereksiz konularda, gereksiz izahlar yapmışlardır. Allah’ın merhameti, bağışlayıcılığı gibi sıfatlarının Allah ile beraber her zaman mı var olduğu, yoksa bu sıfatların sonradan mı oluştuğu bu gereksiz tartışmalara örnektir.

Kuran Allah’ın bağışlayıcı olduğunu, merhamet sahibi olduğunu söyler. Aslında bu şekilde bir tartışmaya gerek yoktur. Eğer gerekse idi Allah bu konularda gerekli izahları yapardı. Zamanlı olan insanın, zamanın yaratıcısı olan Allah’ı, zamana bağımlıymış gibi düşünmesinden kaynaklanan bu tarz tartışmalar, mezhepçileri çok yormuştur. Gereksiz izahların bir örneği de “kader” konusunda görülür. İrade-i cüzi diye Kuran’da olmayan bir terim uyduranlar; işlerin %99’unu Allah yapıyor, %1’ini ise insan yapıyormuş gibilerinden garip bir izah uydurmuşlardır. Kimisi Allah’ı zalim olarak göstermiş, kimisi Allah’ın bilmediği bazı şeylerin olabileceği sonucuna varılacak izahlar yapmıştır. Tahminimiz bu izahların da temelinde; zamanı yaratan Allah’ı, adeta zamana bağımlıymış gibi düşünüp, Allah’ı zamanın başına koyup, “kader” konusunu öyle çözmeye çalışmak yatmaktadır. Kuran’ın kullanmadığı terminolojiyi kullanmanın sonucu bu konuda da hüsran olmuştur.

Hadislerde geçen, Allah’ın kudretini eksik gösterecek izahlar da mezhepler açısından sorun teşkil etmiştir. Neyse ki mezhepler bu izahları çeşitli yorumlarla, çekiştirmelerle yok etmişlerdir. Bu mezheplere uyan halkın büyük bir kesiminin ise bu hadislerden haberi bile yoktur. Buhari’de geçen “Allah’ın parmağının soğukluğunu Peygamber’in sırtında hissettiği” hadisi ile “Allah’ın baldırını açıp cenneti aydınlattığı” hadisi bunlara örnektir. En doğru hadis kitabı denen kitapta geçen bu hadisler ve diğer hadis kitaplarındaki benzerleri, Kuran’ın anlattığı din ile çelişmekte ve inanç açısından önemli sorunlara yol açmakta, Turan Dursun ve İlhan Arsel gibi din düşmanlarına malzeme oluşturmaktadırlar.

Kuran’da yer almayan “Kabir azabı”nın dine sokulması, Kuran dışındaki “Cennet ve Cehennem tasvirleri”nin dinin bir parçası kabul edilmesi de ahiret inancı açısından sapmadır. Kuran ile Ehli Sünnetin ve Şiiliğin; cennetin, cehennemin varlığı ve buradaki nimetlerin tükenmezliği konusunda bir ayrılığı yoktur, bu da sevindirici bir durumdur. Fakat Kuran dışı ahiret anlatımlarını ve kabir azabı hikayelerini de çöpe atmak ve Kuran’la yetinmek zorundayız. Çünkü gördüğümüz gibi ne zaman insanlar Kuran’da anlatılan dine, yani Allah’ın dinine, kendi akıllarının (veya akılsızlıklarının) ürünü olan mezheplerle, hadislerle ilaveler yapmaya kalkışmışlarsa sonu hep felaket olmuştur.


################ KURAN'DAKİ HAC (Bunun alt sayfası: "Dini Konular") ################

KURAN’DAKİ HAC

Kuran’daki Hac, 2-Bakara Suresi 158, 189, 196, 198,199, 200, 203; 3-Ali İmran Suresi 97; 5-Maide Suresi 1,2, 95, 96, 97; 9-Tevbe Suresi 3; 22-Hac Suresi 25, 26, 27, 28, 29. ayetlerinden anlaşılır. Bu ayetler bize Hac hakkında gerekli bilgiyi verecektir. Kuran’ın bu ayetlerinin ışığında Haccı şöyle özetleyebiliriz:

1-Hac kelimesine sözlüklerde “kastedilmek” anlamı verilir. Kuransal bir terim olarak Hac, belli bir zaman diliminde belli ibadetleri de içeren Kabe’ye yapılan bir ziyarettir. 3-Ali İmran Suresi 97. ayetten Haccın yapılmasının gücü yeten kullar üzerinde Allah’ın bir hakkı olduğunu öğreniyoruz. Ayetten Haccı, gücü yetenlerin yapacağı anlaşılır. Allah “gücü yetmek” deyimini açıklamamış, bu deyimin anlaşılmasını bize bırakmıştır. Mezhepler, “gücü yetmek” deyiminin anlamını kısıtlamaya çalışmışlardır. Allah’ın yapmadığı bir sınırlama kabul edilemez, gerekseydi Allah bunu yapardı. Bu deyimden esir olmamak da, maddi güç yeterliliği de, sağlıksal şartlar da anlaşılabilir. Fakat her şartta, sağlığın da, maddi gücün de hangi ölçüde “güç yetirme” kavramına dahil olup olmadığı izafi bir kavramdır. Kişiler, Allah’a kaşı sorumluluklarını, Allah’ın tüm şartları ve düşünceleri bildiğini, vicdani kanaatlerden de mesul olduklarını göz önünde bulundurup, “güç yetirme” kavramını en iyi şekilde değerlendirecek ve kendilerinin Hacca gitmeye güçlerinin yetip yetmediğine karar vereceklerdir.

2- Hac, İbrahim Peygamber döneminden beri yapılan bir ibadettir.(22-Hac Suresi 26,27) Kabe’de Hz. İbrahim’in makamı ve apaçık deliller vardır. (3-Ali İmran Suresi 97)

3- 2-Bakara Suresi 197. ayette Haccın bilinen aylarda olduğu söylenir. Üstelik “aylar” şeklinde çoğul bir ifade kullanılır. Oysa günümüzde hacılar, Haccın kısa bir süreye sıkıştırılması yüzünden kalabalıktan birbirlerini ezmekte, birçok ölüm vakası meydana gelmekte ve hacılar perişan olmaktadırlar. Hz. İbrahim döneminden beri uygulanan Haccın bilinen aylarda olduğu söylenir. Aynı ilkbahar denilince Mart, Nisan, Mayıs aylarının anlaşıldığı gibi, Hac aylarının da başta bu şekilde anlaşıldığını görüyoruz.

Hac aylarının bilinen aylarda olmasından kasıt, aynı zamanda bu ayların haram aylar olmasındandır. Haram aylarda savaşmak yasaktır. Bu yasak Hac görevinin yerine getirilmesine olanak sağlamaktadır. Kabe’nin etrafındaki kavimler haram aylara riayet ederek, Hac ibadetinin durmamasını, kendi çekişmelerinin kişileri Hacdan alıkoymamasını sağlamaktadırlar. Hz. İbrahim’den sonraki nesillerdeki putperestler de Kabe’nin koruyucusu olarak kendilerini görmüşler, haram ayları bozarak da olsa kısmen uymuşlardır, Haccı bir ticaret kaynağı olarak değerlendirmişler ve haram aylara da ticaretlerini kurtaran bir unsur olarak riayet etmişlerdir. (8-Enfal Suresi 34, 35’ten ortak koşanların kendilerini Kabe’nin varisi olarak görmelerini anlayabiliriz.) Haram aylardan bahseden 2-Bakara Suresi 194. ayetten iki ayet sonra Hacdan bahsedilmesinden, 2-Bakara Suresi 217’de haram aylarda savaşmanın büyük suç olduğunun vurgulanmasından, Haccın yapıldığı bölgedeki Mescid-i Haram’a ulaşılmasının engellenmesinden bahsedilmesinden, 5Maide Suresi 2’de haram ayın ve Hac ibadetindeki ihramın beraber anılmasından, yine aynı sure 97. ayette haram ayların ve Hacda ziyaret edilen Kabe’nin beraber anılmasından bilinen Hac aylarının haram aylar olduğu anlaşılır. Zaten bu ayların haramlığı da Hacla ilintilidir.

Tevbe Suresi’nin 2. ve 36. ayetlerinden ise bu ayların arka arkaya gelen dört ay olduğunu anlıyoruz. 2-Bakara Suresi 189. ayetten bu dört ayın Ay (kameri) takvimindeki “aylar” olduğunu anlarız. Yani Hac art arda gelen dört ayda yapılan bir ibadettir. Bu dört ay aynı zamanda içinde savaşılmasının haram olduğu aylardır. Bu ayların ilki “Hac Ay’ı” anlamına gelen “Zilhicce”dir. (Hac bu ayla başladığı için Haccın ilk ayının ismi Arapça’da Hac Ay’ı manasına gelen Zilhicce’dir.) 9-Tevbe Suresi 3. ayette haram ayların ilk günü olan, Hacc’ın da ilk gününe “Hac günü” isminin verilmesi bunu teyit etmektedir. Zilhicce ilk ay olunca Zilhicce’yi takip eden Muharrem, Safer ve Rabiul Evvel diğer hac ayları olmaktadır. Burada enteresan ek bir delile de değinmek istiyoruz. Rabiul-Evvel Ay’ı iki kelimeden oluşan birleşik bir kelimedir. Rabiul kelimesi dört, Evvel kelimesi ise ilk demektir. Bu aydan sonra Rabiul-Ahir Ay’ı gelmektedir ki bu ayın ismi Sonraki Dördüncü demektir. Rabiul-Evvel Ay’ı haram ayların dördüncü ve sonuncu ayı olduğu için bu ismi almıştır. Ay takviminin ilk Ay’ı Muharrem olduğu için, Rebiul-Ahir Ay’ı takvim sırasındaki dördüncü aydır. Bu da bu ayın isminin neden sonraki (Ahir) Dördüncü (Rabiul) olduğunu açıklar. Eğer ki Rabiül-Evvel’in haram ayların dördüncü ayı olduğu anlaşılmazsa, Rabiul-Ahir’in neden “sonraki” dördüncü anlamına geldiği açıklanamaz. Bu da haram ayların Zilhicce (Hac Ay’ı) ile başlayıp, dördüncü ay olan Rabiul-Evvel ile bittiğini bir kez daha kanıtlamaktadır. Hac bu dört ayda yapılabilen bir ibadettir. İnsanların birbirlerini ezip öldürmelerine yol açan mezheplerin insanların ölümüne yol açan Haccı tek aya sıkıştırma uygulaması bırakılıp, Kuran’ın izahlarına dönülmelidir. Kuran 9-Tevbe Suresi 37. ayette haram aylarla oynanmasını kötü bir fiil olarak takdim etmektedir. Ama öğüt alan nerede!

4- Hacda kavga, kötülüğe sapma, eşler arasında cinsel ilişki yoktur. (2-Bakara Suresi 197) Hac kişinin davranışlarına dikkat ettiği, insanlarla bir araya geldiği bir ibadettir.

5- Hac ibadeti sırasında kişi kendisine helal olan bazı şeyleri de haram eder.(Eşlerin cinsel ilişkiye girmemesi gibi) Buna ihram denir. Hacının ihramda olması budur. İhramın sözlük manasından anlaşılan da budur. Fakat günümüzde belli bir elbiseye de ihram adı verilerek bu elbisenin giyilmesi farzlaştırılmıştır. Kuran’da sözlük anlamı dışında başka bir ihram anlaşılmamaktadır. Eğer Allah, Hacda böyle bir elbisenin giyilmesini isteseydi, onun giyilmesi gereken bir elbise olduğunu söyleyerek, şüpheye meydan vermeden bunu açıklardı. Böyle bir izahın olmaması ve bu kelimenin sözlük manasının, Kuran’daki anlatımla tam örtüşmesi yüzünden ihramın; belli bir süre içinde, belli şeylerin yasaklanması dışında bir manası olmadığını anlarız. İhram sırasında yasak olan şeylerin biri de avdır (5-Maide Suresi 95). Bu av bir tek kara avını kapsar, hacılar deniz avını yiyebilirler ve yapabilirler.

6- Kim ihram sırasında kara avı yasağını bilerek çiğnerse, cezası öldürdüğü hayvanın bir benzerini Kabe’ye varacak bir kurbanlık yapmasıdır. Bu benzer kurbanı adaletli iki kişi belirler. Av yasağını çiğneyen kişi bunun yerine yoksulları doyurarak veya onun dengi oruç tutarak bu yasağı çiğnemesinin kefaretini yerine getirebilir.
(5- Maide Suresi 95)

7- Umre, ziyaret etmek demektir. Haccın belli dönemde yapılmasına karşılık, umre her zaman yapılabilen bir ziyarettir. Hac da, umre de Allah için tamamlanmalıdır.(2-Bakara Suresi 196) Yani siyasi propagandalar, menfaatler, köşe dönmeler, halkı kandırmalar değil, Allah’ın rızası Haccın da, umrenin de şartı olmalıdır. Bu ibadetleri yapmaları engellenenler kurban keser veya kestirirler. Kurban yerine varıncaya kadar başlar traş edilmez. Hasta ya da başından rahatsız olan oruç tutarak, sadaka vererek ya da kurban keserek fidye yoluna gider. Güvene kavuştuğunda Hacca kadar umre yapmak isteyen kolayına gelen bir kurbanı keser veya kestirir. Bunu bulamayan ise üçü Hacda, yedisi döndüğünde olmak üzere on gün oruç tutar.(Bu ailesi Mescid-i Haram’da olmayanlar içindir.) Tüm bunlar 2-Bakara Suresi 196. ayette geçer.

8- Kurbanların üzerine Allah’ın adı anılır ve bunlardan yoksullara verilir ve yenir. (22-Hac Suresi 28) Hac ibadeti yapılırken kirlerden arınılmalı, adaklar yerine getirilmelidir. (22-Hac Suresi 29) Kirleri arındırmak genel bir ifade olduğundan birçok insanın buluşma yeri olan Hacda, her türlü hijyen kuralına dikkat etmek iyi olur. Mescid-i Haram’a saçların kısaltılmış, ya da traş edilmiş olarak girilmesinden bahseden 48-Fetih Suresi 27. ayet de bu çerçevede değerlendirilebilir. Kabe’nin tavafı (çevresinde yürünmesi) böylece temiz bir şekilde yerine getirilecektir. (22- Hac Suresi 29) Kabe’nin temiz tutulması, böylece Hac ibadetinin yapıldığı yerin de temiz olması iyi olur. (22-Hac Suresi 26)

9- Arafat’tan ayrılıp topluca inilince Meşari Haram’da Allah’ı hatırlamak (zikir) lazımdır. Bu hatırlama Allah’ın bize öğrettiği şekilde olmalıdır. (2-Bakara Suresi 198) Allah’ı nasıl hatırlayacağımızı (zikredeceğimizi), Allah bize Kuran’da öğrettiğine göre, bu hatırlama faaliyeti de Kuran’a uygun olacaktır.

10- Sonra insanların topluca akın ettiği yerden akın edilip Allah’tan bağışlanma dilenmelidir.(2-Bakara Suresi 199)

11- Gerekli ibadetler bitince Allah’ı kuvvetli bir biçimde hatırlamak (zikretmek) gerekir.(2-Bakara Suresi 200)

12- Sayılı günlerde Allah hatırlanır. İsteyen iki gün içinde işini bitirir, isteyen daha geniş bir zamana işini yayar. (2-Bakara Suresi 203)

13- Bakara Suresi 158. ayette Safa ile Merve’yi ziyaret etmenin bir sakıncası olmadığı söylenir. Oysa Kuran’ın bu beyanına karşın bu iki tepenin arasında koşmanın farz olduğu mezhepçi uydurmacılar tarafından uydurulmuştur. Yaşlı, sağlıksız birçok kişi farz olmayan bu zorlukla karşı karşıya getirilmiş, daha sonra bunların para karşılığı arabalar ve sedyelerle taşınması şeklinde yeni bir para kapısıyla birilerinin cebi doldurulmuştur. Bu uydurmanın cep doldurma hedefi için yapıldığı kanaatindeyiz. Bu ziyaret mecburi olmayan bir ziyarettir. Fakat ayetin ifadesiyle bir sakıncası da yoktur.

14- Şeytan taşlama diye bir faaliyetin Hacla hiç bir ilgisi yoktur. Kişilerin birbirini en çok ezdiği ve ölümlerin en çok olduğu yer, Hac ibadetine sokuşturulan bu uydurmanın yapılmaya çalışıldığı yerdir. Bu saçma uydurmanın atılması, Haccın dört aya yayılması ve Safa ile Merve arasında koşturmanın farz olmadığının gösterilmesiyle, yani Hac ibadetinin de Kuran’daki aslına döndürülmesiyle, Hac insanları öldüren, perişan eden bir ibadet olmaktan çıkacaktır. Hacerül Esved denilen taşın etrafında yapılan gariplikler ve bir taşı selamlamak için insanların birbirlerini ezmesi de Kuran’da yoktur. Kadının tek başına Hacca gidemeyeceği de, kadının her türlü seyahat haklarını kısıtlayan, dine fatura edilmeye çalışılan, ama dinde yeri olmayan bir yalandır. Hacda güzel koku sürülemeyeceği, dikişli elbise giyilmeyeceği de Kuran’da yer almayan ifadelerdir. Hacdan gelen veya başka bir yerden gelen zemzem suyu, koku, takke, seccadenin özel sevaplar getireceği, kutsallığı şeklindeki izahlar da hep uydurmadır. Temel prensibimiz olan Kuran’ın izahlarını baş üstüne koymak, geri kalan izahları çöpe atmak, Kuran’a göre, yani dine göre Haccın anlaşılmasını sağlayacaktır.


################ UMRE VE HAC NEDİR? (Bunun alt sayfası: "Dini Konular") ################

UMRE NEDİR

Umre, belirli bir vakte bağlı olmaksızın usulüne göre ihrama girdikten sonra, tavaf ederek Kâbe’yi ziyaret etmek ve diğer bazı dini görevleri yerine getirmek suretiyle yapılan ibadettir.
Hacca "Hacc-ı Ekber" (büyük hac) , umreye de "Hacc-ı Asgar" (küçük hac) denir.
HAC NEDİR
Hac, İslâm’ın beş esasından birisidir. Hem malî ve hem de bedenî bir ibadettir.

Hac, kelime olarak, "yönelmek, kasdetmek, bir kimseyi ya da bir yeri çokça ziyaret etmek" anlamlarına gelir.

Dini bir terim olarak hac, "Belirli bir zamanda usulüne uygun olarak ihrama girdikten sonra Arafat’ta vakfe yapmak, Kâbe’yi tavaf ederek ziyaret etmek ve diğer bazı dini görevleri yerine getirmek" suretiyle yapılan ibadeti ifade eder. Bu ibadeti yerine getirene hacı denir.

Hac, hicretin IX. yılında farz kılınmıştır. Haccın farz olduğu hükmü, Kur’an ve Sünnette bildirilmiştir. Bu konuda tüm müslümanlar görüş birliği içerisindedirler. Kur’an-ı Kerîm’de, "Gitmeye gücü yetenlerin Kâbe’yi haccetmeleri insanlar üzerinde Allah’ın bir hakkıdır." buyurulmuştur. Hz. Peygamber de, “İslâm beş temel esas üzerine kurulmuştur. Bunlar, Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın peygamberi olduğuna şehadet etmek, namaz kılmak, zekat vermek, Kâbe’yi haccetmek ve Ramazan orucunu tutmaktır.” buyurmaktadır.

Hac, bilindiği şekliyle Hz.İbrahim’e kadar uzanan bir ibadettir. Kur’an ve hadisler bize, Hz.İbrahim’in haccından, insanları hacca çağırmasından bahsetmekte,  Kâbe’nin ve hac menasikinin tarihçesine işaret etmektedir.
################ Zekât (Bunun alt sayfası: "Dini Konular") ################

Zekâtın Önemi

İslâmın beş şartından dördüncüsü zekât vermektir. Hicretin ikinci yılında oruçtan önce farz olmuştur. Mal ile yapılan ibadettir.
Zekât, dini ölçülere göre zengin olan müslümanların seneden seneye malının ve parasının kırkta birini fakir olan müslümanlara vermesidir. Zekât, Kur'an-ı Kerim'de namaz ile birlikte otuzyedi yerde geçmektedir. Zekâtın üzerinde bu kadar çok durulması onun dinimizde büyük önem taşıdığını göstermektedir.
Zekâtın Faydaları

Zekât, kalbi cimrilik hastalığından, malı fakirin hakkından temizleyen, zenginlerde şefkat ve merhamet duygularını geliştiren bir ibadettir. Zekât sayesinde fakirlerin kalbindeki haset ve kıskançlık ortadan kalkar. Kendilerine yardım eden zenginlere karşı sevgi ve saygı meydana gelerek toplumda birlik ve kardeşlik kuvvetlenmiş olur.

İslâm Dini, toplumun dertlerini tedâvi eden, ihtiyaçlarını karşılayan birçok esaslar getirmiştir. Allah'ın emri olan zekât, bir sosyal yardımlaşma sistemidir. Zekât malın büyümesini ve bereketlenmesini sağlar. Zekâtı verilen serveti, yok olmaktan, kötü insanların zararından Allah korur. Sevgili Peygamberimiz şöyle buyuruyor: "Mallarınızı zekât ile koruyunuz."

Zekâtı Kimler Verir

Aşağıdaki şartları taşıyan kimseler zekât vermekle mükellef olur:

1) Müslüman olmak,
2) Akıllı olmak,
3) Erginlik çağına gelmiş olmak,
4) Hür olmak,
5) Dinen zengin (yani aslî ihtiyaçlarından ve borçlarından başka "nisab" miktarı mala veya paraya sahip) olmak,
6) Zekâtı, verilmesi gereken mal veya para:
a) Nisab miktarına (yani 80.18 gr. Altın değerine) ulaşmış olmak,
b) Sahibinin elinde tam bir kamerî yıl kalmış olmak,
c) Hakikaten veya hükmen artıcı nitelikte olmak gerekir,
Zekât verilecek kimseler şunlardır:
1) Fakirler: Dini ölçülere göre zengin sayılmayan, nisab miktarı malı olmayan kimselerdir.
2) Yoksullar: Hiçbir şeyi olmayanlar.
3) Borçlular: Borcundan fazla nisab miktarı mala sahip olmayanlar.
4) Yolcu: Memleketinde malı olduğu halde yolda parasız kalan, elinde bir şey bulunmayan kimselerdir. (Bunlara memleketlerine varacak kadar zekât verilebilir.)
5) Allah Yolundakiler: Bunlar cihad veya hac için yola çıkıp parasız kalanlar ile işini gücünü bırakıp kendisini ilme vermiş olan kimselerdir.

Zekât Verirken Şu Sırayı Gözetmeli:

Önce kardeşler, kardeş çocukları, amca, hala, dayı ve teyze, sonra diğer akraba ve komşular, bunlardan sonra mahallesinde ve oturduğu memleketteki fakirler. Aldığı zekât parasını günah yolunda harcayacak veya israf edecek olan kimselere değil, gerçek ihtiyaçları için harcayan fakirlere vermek daha iyidir.
Zekât Kimlere Verilmez
1) Ana, baba, büyük ana ve büyük babalara,
2) Oğluna, oğlunun çocuklarına,kızına, kızının çocuklarına ve bunlardan doğan çocuklara,
3) Zenginlere,
4) Müslüman olmayanlara,
5) Karı-koca birbirlerine.
Fıtır Sadakası

Borcundan ve aslî ihtiyaçlarından başka en az nisab miktarı malı (80.18 gr. altın) veya onun değerinde parası olan müslümanın fıtır sadakası vermesi vacipdir. Buna kısaca "Fitre" denilir. Fıtır sadakasının vacip olması için zekâtta olduğu gibi malın üzerinden bir yıl geçmesi ve artıcı nitelikte olması şart değildir.

Fitre, Ramazan ayında fakirlere verilen bir sadakadır. Bayramdan önce verilmesi iyidir. Bayram günü veya daha sonra da verilebilir. Dini ölçülere göre zengin olan kimsenin, hem kendisinin, hem de erginlik çağına gelmemiş olan çocuklarının fitrelerini vermesi vaciptir.

Fitre Şu Dört Cins Yiyecek Maddesinden Aşağıdaki Miktarlarda Verilir:

Cinsi: Miktarı:
1– Buğday 1460 Gram
2– Arpa 2920 Gram
3– Kuru üzüm 2920 Gram
4– Hurma 2920 Gram

Bu gıda maddelerinin kendileri verilebileceği gibi para olarak değerleri de verilir. Hangisi fakirin yararına ise onu vermek daha uygundur. Bir fitre yalnız bir fakire verilir, ikiye bölünmez. Bir fakire birden fazla fitre verilebilir. Fitre niyet edilerek verilir. Ancak bunun fitre olduğunu fakire söylemek gerekmez. İçinden niyet etmesi yeterlidir.

Zekât hangi fakirlere verilirse fitre de onlara verilir. Bir özürden dolayı ramazanda oruç tutmayanlar da, nisap miktarı mal veya paraya sahip iseler fitrelerini vermekle yükümlüdürler.

Varlıklı müslümanlar fitre vermek suretiyle fakirlere bayram sevincini tattırırlar. Böylece, hem borcunu ödemiş, hem de sevap kazanmış olurlar. Fitre vermek, orucun kabul edilmesine, ölümün şiddetinden ve kabir azabından kurtulmaya vesile olur.
   Peygamberimiz şöyle buyuruyor: «İnsan ölünce amel defteri kapanır. Ancak şu üç şeyden dolayı kapanmayıp sevap yazılmasına devam edilir. (Bunlar:) Sadaka-ı cariye, (öldükten sonra devam eden hayırlı eser) yararlı bir ilim ve kendisine dua eden evlât

################ 32 Farz (Bunun alt sayfası: "Dini Konular") ################ Bir çocuk bâliğ olduğu zaman ve bir kâfir (Kelime-i tevhîd) söyleyince, ya’nî, (Lâ ilahe illallah Muhammedün resûlullah) deyince ve bunun mânâsını bilip inanınca (Müslümân) olur. Kâfirin günâhlarının hepsi hemen afv olur. Fakat, bunların her müslümân gibi, imkân bulunca, îmânın altı şartını, ya’nî (Âmentü)yü ezberlemeleri ve mânâsını öğrenerek bunlara inanmaları ve (İslâmiyyetin hepsini, ya’nî Muhammed aleyhisselâmın söylediği emrlerin ve yasakların hepsini Allahü teâlânın bildirmiş olduğuna inandım) demeleri lâzımdır. Dahâ sonra imkân buldukça, bütün huylardan ve karşılaştığı işlerden farz olanları, ya’nî emr olunanları ve harâm olanları, ya’nî yasak edilmiş olanları öğrenmesi de farzdır. Bunları öğrenmenin ve farzları yapmanın ve harâmlardan sakınmanın farz olduğunu inkâr ederse, ya’nî inanmazsa îmânı gider. Bu öğrendiklerinden birini beğenmezse, kabûl etmezse mürted olur. Mürted, (Lâ ilahe illallah) demekle ve İslâmiyyetin ba’zı emrlerini yapmakla, meselâ namaz kılmakla, oruç tutmakla, hacca gitmekle, hayrât ve hasenât yapmakla müslümân olmaz. Bu iyiliklerinin âhırette hiç faydasını görmez. İnkârından, ya’nî inanmadığı şeyden tevbe etmesi, pişmân olması lâzımdır.

İslâm âlimleri, her müslümânın öğrenmesi, inanması ve tâbi olması lâzım olan farzlardan otuziki ve ayrıca ellidört adedini seçmişlerdir.

Otuziki farz

Îmânın şartı: Altı (6)

İslâmın şartı: Beş (5)

Namazın farzı: Oniki (12)

Abdestin farzı: Dört (4)

Guslün farzı: Üç (3)

Teyemmümün farzı: İki (2)

Teyemmümün farzına üç diyenler de vardır. Bu zaman, hepsi otuzüç farz olur.

Îmâmın Şartları (6)

1- Allahü teâlânın varlığına ve birliğine inanmak.

2- Meleklerine inanmak.

3- Allahü teâlânın indirdiği kitâblarına inanmak.

4- Allahü teâlânın Peygamberlerine inanmak.

5- Âhiret gününe inanmak.

6- Kadere, ya’nî hayr ve şerlerin (iyilik ve kötülüklerin) Allahü teâlâdan olduğuna inanmak.

İslâmın Şartları (5)

7- Kelime-i şehâdet getirmek.

8- Her gün beş kere vakti geline namaz kılmak.

9- Malın zekâtını vermek.

10- Ramazan ayında her gün oruc tutmak.

11- Gücü yetenin ömründe bir kere hac etmesidir.

Namazın Farzları (12)

A- Dışındaki farzları yedidir. Bunlara şartları da denir.

12- Hadesten tahâret.

13- Necasetten tahâret.

14- Setr-i avret.

15- İstikbâl-i Kıble.

16- Vakit.

17- Niyet.

18- İftitah veya Tahrime Tekbîri.

B- İçindeki farzları beşdir. Bunlara rükn denir.

19- Kıyâm.

20- Kırâat.

21- Rükû’.

22- Secde.

23- Ka’de-i âhire.

Abdestin Farzları (4)

24- Abdest alırken yüzü yıkamak.

25- Elleri dirsekleri ile birlikte yıkamak.

26- Başın dörtte birini mesh etmek.

27- Ayakları topukları ile birlikte yıkamak.

Guslün Farzları (3)

28- Ağzı yıkamak (mazmaza).

29- Burnu yıkamak (istinşak).

30- Bütün bedeni yıkamak.

Teyemmümün Farzları (2)

31- Cünüplükten veya abdestsizlikten temizlenmek için niyet etmek.

32- İki eli temiz toprağa vurup, yüzü mesh etmek ve tekrar iki eli temiz toprağa vurup, her iki kolu dirsekten avuca kadar sığamak.


################ Dini Terimler (Bunun alt sayfası: "Dini Konular") ################ 1- Abdest Nedir?

Dirsekler ile beraber ellerin, yüzün, topuklarıyla beraber ayakların temiz su ile yıkanması ve başın meshedilmesidir.

2- Adak Nedir?
Kişinin dinen yükümlü olmadığı halde, farz veya vacip türünden bir ibadet yapacağına dair Allah’a söz vermesidir.

3- Ahiret Ne Demektir?

Kıyametin kopmasından sonra başlayan ve sonsuza kadar devam edecek olan cennet ve cehennem hayatıdır.

4- Ahkam Nedir? 

Kur’an ve Sünnetin içerdiği dinî hükümlerdir.

5- Ahlâk nedir?

Bir kişinin iyi veya kötü olarak nitelenmesine sebep olan manevî değerleri, huyları ve bunların tesiri ile ortaya koyduğu davranışların bütünüdür.

6- Allah’ın Rızası Ne Demektir? 

Yapılan herhangi bir işten Allah’ın hoşnut olmasıdır.

7- Amin Ne Demektir? 

Yapılan duâ için, “Ya Rabbi Kabul buyur” demektir.

8- Arafat nedir?
Hacı adaylarının “vakfe” yapmak üzere arefe günü toplandıkları, Mekke’nin güneydoğusunda bulunan bir bölgedir.

9- Arş Nedir? 

Mecazî anlamda, ilahî hükümranlık tahtı demektir.

10- Ashâb Ne Demektir? 

Hz.Peygamber’i gören ve onunla sohbet eden müslümanlardır.

11- Aşere-i Mübeşşere Nedir? Ve Kimlerdir? 

Dünyada iken Hz.Peygamber tarafından Cennetle müjdelenen on kişiye Aşere-i Mübeşşere denir.

Bunlar: Ebû Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talhâ, Zübeyr, Avf oğlu Abdurrahman, Sa’d, Zeyd oğlu Saîd, Ebû Ubeyde (r.a.) hazretleridir.

12- Aşûre Nedir?
Kameri takvimin birinci ayı olan Muharremin onuncu gününe verilen isimdir.

13- Ayet Nedir? 

Kur’an-ı Kerim’de durak işaretleri arasındaki cümle ya da ifadelerdir.

14- Berat nedir?
Borçtan, suç ve cezadan kurtulmaktır. Günahlardan kurtulmaya vesile olan Şaban ayının onbeşinci gecesine de Berat gecesi denir.

15- Beytullah Ne Demektir? 

Müslümanların namaz kılarken yöneldikleri Kâbe’nin diğer adıdır.

16- Bid’at nedir?
Dinin aslından olmadığı halde dindenmiş gibi algılanan şeylerdir.

17- Câiz Nedir? 

Yapılması dinen yasak olmayan şeydir.

18- Cami ve Mescid Nedir? 

Müslümanların toplu halde veya tek başına namaz kılıp, ibadet ettikleri umuma açık mübarek mekanlardır.

19- Cennet, Cehennem, Sırat-ı Müstekîm, Berzâh Ne Demektir? 

Cennet; Allah’ın emirlerine uyup yasaklarından sakınanların konulacağı ebedi mükafat yeridir.

Cehennem; kafirlerin sürekli olarak kalacakları azap yeridir.

Sırat-ı Müstakîm; Allah’ın Kur’an-ı Kerim’de beyan ettiği dosdoğru yoldur.

Berzah; ölümle kıyamet arasındaki zaman dilimidir.

20- Din Nedir?
Hür iradeleriyle inanan akıl sahibi insanları, en iyiye, en doğruya, en güzele ve ebedî mutluluğa ulaştıran ilahî kanunlar bütünüdür.

21- Dört Büyük Kitabı Biliyor musunuz?
Dört büyük kitab: Tevrât, Zebûr, İncil ve Kur’an’dır.

22- Dört Büyük Meleği Biliyor musunuz? 

a) Cebrail: Allah’tan vahiy getiren melektir.

b) Mikail: Evrendeki tabiat olayları ve canlıların rızıkları ile görevli melektir. 

c) İsrafil: Kıyametin kopması ve insanların kabirlerinden kalkması için “Sûr”a üflemekle görevli melektir. 

d) Azrail: Canlıların ruhlarını almakla görevli melektir.

23- Duâ Nedir? 

Kulun istek ve arzularını uygun bir üslupla Allah’a arzetmesidir.

24- Ebedî ve Ezelî Ne Demektir? 

Ebedî, sonu olmayan; ezelî ise başlangıcı olmayandır.

25- Ecel Ne Demektir? 

Allah’ın takdir ettiği ömrün sona erdiği andır.

26- Ecir Nedir? 

Yapılan güzel ameller karşılığında Allah’ın kullarına verdiği mânevî mükafattır.

27- Esmâ-i Hüsnâ Nedir?

Yüce Allah’ın en güzel isimleri anlamına gelir.

28- Ezan Nedir? 

Namaz vakitlerinin girdiğini bildirmek üzere müezzin tarafından okunan ve özel sözlerden oluşan dini bir davettir.

29- Farz Nedir? 

Dinen yapılması kesin olarak istenen şeydir.

30- Fasık nedir? 

Allah’ın emir ve yasaklarına riayet etmeyen kimseye denir.

31- Fıkıh Nedir? 

Kişinin amel yönünden faydasına ve zararına olan şeyleri bilmesidir.

32- Fidye Nedir?

Meşru mazeretler sebebiyle bazı ibadetlerin yapılamaması veya ibadet sırasında eksikliklerin oluşması sebebiyle yerine getirilmesi gereken dinî yükümlülük.

33- Fitne nedir?

İyi veya kötü şeylerle deneme, manevî çöküntü, sosyal kargaşa ve kaos demektir.

34- Fitre Nedir?

Ramazan Bayramına kavuşan ve dinen zengin sayılan Müslümanların, kendileri ve bakmakla yükümlü oldukları kişiler için fakirlere vermeleri gereken belli miktarda mal ya da paradır.

35- Gusül Nedir?

Ağızı, burnun içini ve bütün bedeni yıkamaktır.

36- Günah Nedir? 

Allah’ın emir ve yasaklarına aykırı olan amel, söz ve davranışlardır.

37- Hadis Nedir? 

Hz.Peygamberin sözleri veya O’nun fiil ve onaylarının sözle ifadesine denir.

38- Haram Nedir? 

Dinen yapılması kesin olarak yasaklanan şeydir.

39- Haşr Nedir? 

Bütün canlıların yeniden diriltilerek mahşerde, hesap vermek üzere toplanmasıdır.

40- Hatim Nedir?
Kur’an-ı Kerim’in baştan sona kadar orijinalinden okunup bitirilmesidir.

41- Hayır Nedir?

Hayır, Yüce Allah’ın rızasını kazanmaya vesile olan güzel amellerdir.

42- Helal Nedir? 

Yapılıp yapılmaması konusunda dinî bir hüküm bulunmayan şeylerdir.

43- Hicret Nedir?

Hz. Muhammed’in Miladî 622 yılında Mekke’den Medine’ye göç etmesi olayıdır.

44- Hilye-i Şerif Nedir? 

Peygamber Efendimizin dış görünüşünü ve vasıflarını anlatan eserlere verilen addır. “Hilye-i Saâdet” de denir.

45- Hurâfe Nedir?

Akla ve ilme aykırı olan ve hiçbir temeli bulunmayan batıl inançlar ve uygulamalardır.

46- Hutbe Nedir? 

Cuma ve Bayram günlerinde camilere gelen müminleri, dinî konularda aydınlatmak üzere hatibin yaptığı konuşmadır.

47- İbadet Nedir?

Allah’a gönülden, isteyerek yönelmek ve karşılığında sevap vadedilen dinî görevleri ve amelleri Allah’ın rızasını kazanmak amacıyla yerine getirmektir.

48- İcmâ Nedir?

Hz.Peygamber’in vefatından sonra, herhangi bir asırda, bütün İslam müçtehitlerinin, dînî bir konuda ortak hüküm vermeleridir.

49- İçtihat Nedir?

Müçtehidin herhangi bir dînî mesele hakkında bir hükme ulaşabilmek için belli tekniklere başvurarak bütün gücünü harcaması demektir.

50- İftar Nedir?

Oruç açmaktır.

51- İhram Nedir?

Hac veya umreye niyet eden bir kimsenin, diğer zamanlarda mübah olan bazı davranışları belirli bir süre boyunca kendisine yasaklamasıdır. Bu amaçla giyilen şeye de aynı ad verilir.

52- İhsan Nedir?

İnsanlara iyilik etmek, yararlı ameller işlemek ve “Allah’ı görüyormuş gibi, O’na ibadet etmek” demektir.

53- İlahi Kudret Nedir?

Yüce Allah’ın gücü ve kuvvetidir.

54- İlâhî Ne Demektir?

Tasavvuf Edebiyatında Allah ve Peygamber sevgisini dile getiren şiir türünden dizelerdir.

55- İlk Müslümanlar Kimlerdir?

İlk Müslümanlar Hz.Hatice, Hz.Ali, Zeyd b. Hârise ve Hz.Ebu Bekir’dir.

56- İlk Vahiy Peygamberimize Ne Zaman Gelmiştir.

İlk vahiy, Miladî 610 yılında, Hz. Peygamber, kırk yaşında iken, Mekke yakınındaki Nûr Dağı’nda ve Kadir Gecesi’nde gelmiştir.

57- İmam-Hatip Kimdir?

Cemaate namaz kıldıran ve hutbe okuyan kimse demektir.

58- İman Nedir? Veya İnanç Nedir?

Hz.Peygamber’in, Allah’tan getirdiği kesin olarak bilinen hükümlerin doğruluğunu kabul ve tasdik etmektir.

59- İmsak Nedir? 

Oruç niyetiyle yeme, içme ve cinsel ilişki gibi orucu bozan şeylerden uzak durmaktır.

60- İrşâd Nedir?

Müslümanlara doğru yolu göstermek ve onları dinî görevleri hakkında aydınlatmaktır.

61- İslam Nedir?

Allah’ın, insanlara Peygamberi Hz.Muhammed (s.a.v.) vasıtasıyla gönderdiği son ilâhî dinin adıdir.

62- İsrâ Nedir?

Peygamberimiz Hz.Muhammed (s.a.v.)’in bir gece Allah tarafından Mekke’deki Mescid-i Haram’dan Kudüs’teki Mescid-i Aksa’ya götürülmesidir.

63- İtâat Nedir?

Allah’ın emirlerine uyup, yasaklarından sakınmaktır.

64. İtikad nedir?

İnanma, gönülden tasdîk etme demektir. İtikadî konular denilince, iman esasları akla gelir.

65- İzar nedir?

Hac veya Umre yapmak üzere ihrama giren erkeklerin belden aşağısını kapatmak üzere büründükleri örtüdür.

66- Kâbe nedir?

Müslümanların namaz kılarken yöneldikleri Mekke’deki Mescid-i Haram’ın içinde bulunan, Hz.İbrahim ile oğlu Hz.İsmail (A.S.) tarafından inşa edilmiş olan mukaddes ma’bettir.

67- Kaç Çeşit İbadet Vardır? 

İbadetler bedenî, malî ve hem bedenî hem malî İbadetler olmak üzere üç çeşittir.

68- Kader Ne Demektir?

Yüce Allah’ın ezelden ebede kadar meydana gelecek olayları, bunların zamanını, yerini, miktarını ve niteliklerini ezelî ilmi ile bilip takdîr etmesidir.

69- Kâfir Kime Denir?

İslam dininin temel esaslarını kabul etmeyen, Hz.Peygamber’in, Yüce Allah’tan getirdiği kesin olarak bilinen hususları inkar eden kimsedir.

70- Kaza Ne Demektir?

Yüce Allah’ın ezelî ilmiyle takdîr ettiği şeylerden her birinin zamanı gelince o takdire uygun olarak yaratmasıdır.

71- Kelime-i Şehadet Nedir?

“Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in O’nun kulu ve elçisi olduğuna şahitlik ederim” anlamındaki, “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abduhû ve rasûlühü” ifadesidir.

72- Kelime-i Tevhit Ne Demektir?“

Allah’tan başka ilâh yoktur, Muhammed O’nun elçisidir” anlamındaki “Lailâhe illâllah, Muhammedürresûlullah” ifadesidir.

73- Kıble nedir?

Müslümanların namaz kılarken yöneldikleri taraf, Kâbe cihetidir.

74- Kırâat Nedir? 

Namazda Kur’an-ı Kerim’den bir miktar okumak demektir.

75- Kıyam Nedir?

Namazda ayakta durmak demektir ve namazın farzlarından biridir.

76- Kıyamet Ne Demektir?

Yüce Allah’ın belirlediği zaman gelince kâinat düzeninin bozulup yıkılması ve dünyanın sonunun gelmesidir.

77- Kıyas Nedir?

Kur’an ve Sünnet’te hükmü açıkça belirtilmeyen bir meselenin hükmünü, aralarındaki ortak nitelik dolayısıyla, hükmü açıkça belirtilen diğer meseleye göre açıklamaktır.

78- Kirâmen Kâtibîn Nedir?

Her mükellef insanın yaptığı bütün işleri kayda geçiren yazıcı meleklerin adıdır.

79- Kul Nedir?

Allah’ın hüküm ve tasarrufu altındaki tüm insanlar demektir.

80- Kur’an-ı Kerîm’de Kaç sûre Vardır?

Kur’an-ı Kerîm’de 114 sûre vardır.

81- Kurban Nedir?

Allah’a yakın olmak ve rızasına ermek için ibadet niyetiyle kurbanlık bir hayvanı kesmektir.

82- Kürsü Nedir?

Camilerde vaizlerin va’z sırasında oturdukları yüksekçe yerdir.

83- Mahşer Ne Demektir?

Öldükten sonra dirilen insanların toplanacağı yerdir.

84- Meâl nedir?

Her yönüyle aynen aktarılması mümkün olmayan bir sözün başka bir dile yaklaşık olarak çevirisidir. Özellikle Kur’an tercümeleri için kullanılmaktadır.

85- Mekruh Nedir?

Dinen yapılmaması zannî delille istenen şeydir.

86- Melek Ne Demektir?

Allah’ın emriyle çeşitli görevleri yerine getiren, gözle görülmeyen nûrânî varlıklardır.

87- Mevlid Nedir?

Doğum zamanı demektir. Peygamberimizin doğumu ve bunu anlatan eser anlamında kullanılır.

88- Mi’rac Nedir?

Peygamberimizin, Kudüs’deki Mescid-i Aksa’dan, Yüce Allah’ın, manevî huzuruna yaptığı yolculuğun adıdır. Dinî literatürde, Recep ayının 27. gecesi “mîrac gecesi” olarak bilinir.

89- Mihrap Nedir? 

Cami, mescid ve namazgâhlarda kıble yönünde bulunan ve İmam-Hatibin namaz kılarken durduğu bölümdür.

90- Minber Nedir? 

Camilerde İmam-Hatiplerin cuma ve bayram hutbesi okudukları basamaklı yüksekçe yerdir.

91- Mîzan Ne Demektir?

Mahşerde hesap görüldükten sonra herkesin amellerinin tartılacağı ilahi adalet terazisidir.

92- Mucize Ne Demektir?

Peygamberlerin, peygamber olduklarını ispat için Allah’ın izni ile gösterdikleri hiçbir insanın benzerini yapamayacağı harikulade hallerdir.

93- Mukâbele Nedir?

Kur’an-ı Kerim’i, birinin yüzünden veya ezbere okuması, diğerlerinin de onu takip etmesidir.

94- Mukaddesât Nedir? 

Dinimizce kutsal kabul edilen değerlerdir.

95- Mushaf Ne demektir?

Kur’an-ı Kerim’in, Fatiha Sûresi ile başlayıp Nâs Sûresi ile bittiği şekliyle iki kapak arasında toplanmış haline mushaf denir.

96- Mü’min Kime Denir?

Allah’a, Hz.Peygamber’e ve O’nun haber verdiği şeylere gönülden inanıp, kabul ve tasdîk eden kimsedir.

97- Mübah Nedir?

Dînen yapılıp yapılmaması serbest bırakılan şeydir.

98- Müezzin-Kayyım Kimdir?

Namaz vakitleri girince ezan okuyup, cami ve cemaatle ilgili hizmetleri gören kimsedir.

99- Müfsid Ne Demektir?

Usûlüne uygun olarak başlanmış bir ibadeti bozup, geçersiz hale getiren herhangi bir davranıştır.

100- Müftü Kimdir? 

Dinî konularda fetva vermeye yetkili olan kimsedir.

101- Mükellef Ne Demektir?

Dinî hükümleri yerine getirmekle yükümlü olan kimse demektir.

102- Münâcât Nedir?

Allah’a sessizce duâ etmek, yalvarmak ve niyaz etmektir. Dua içerikli şiirlere de münacât denir.

103- Münafık Kime Denir?

Kalben inanmadığı halde, dili ile mümin olduğunu söyleyen kimsedir.

104- Münker Nekir Nedir?

Kabre konulan kimseye “Rabbin kim?, Peygamberin kim?, Dinin nedir?” diye soru soran meleklerin adlarıdır.

105- Müstehab veya Mendup Nedir?

Hz.Peygamber’in bazen yaptığı, bazen de yapmadığı dini içerikli işlerdir.

106- Na’t Nedir? 

Peygamber Efendimizi övmek maksadıyla yazılan şiir türüdür.

107- Nafile, Kaza Nedir? 

Nafile; farz, vacib ve sünnet ibadetlerin dışında sevap kazanmak için yapılan tüm ibadetlerdir.

Kaza; vaktinde yerine getirilememiş olan farz bir ibadetin vaktinden sonra yerine getirilmesidir.

108- Nebî veya Resûl Ne Demektir?

Allah’tan vahiy yoluyla aldığı emir ve yasakları insanlara ulaştırmakla görevli olan seçkin insandır.

109- Nisap miktarı ne demektir?

Dînen zengin sayılmanın ölçüsüdür.

110- Niyâz Nedir?

Duâ etmek demektir.

111- Niyet Nedir?

İnsanın bir şeyi yapmaya kalben ve zihnen karar vermesidir.

112- Orucun Kazası Ne Demektir?

Vaktinde tutulamayan oruçların daha sonra gününe gün olarak tutulmasıdır.

113- Orucun Kefareti Nedir?

Ramazan’da mazeretsiz olarak kasten orucu bozmanın cezası olarak peş peşe tutulan altmış gün oruçtur. Buna gücü yetmeyenler altmış fakiri sabahlı akşamlı doyururlar.

114- Oruç Kimlere Farzdır?

Oruç ergenlik çağına ulaşmış, akıllı ve Müslüman olan herkese farzdır.

115- Öşür Nedir?

Tarım ürünlerinden onda bir ya da yirmide bir oranında verilen zekattır.

116- Peygamberimiz Hz.Muhammed Ne Zaman Doğmuştur?

Peygamberimiz Hz.Muhammed Miladî 571 yılında, Rebîulevvel ayının on ikinci gecesi seher vaktinde dünyaya gelmiştir.

117- Peygamberlerde Bulunan Temel Nitelikler Nelerdir?

Sözünde ve özünde doğru, her yönüyle güvenilir, günahlardan korunmuş, üstün akıl ve zeka sahibi, Allah’tan aldığı vahyi insanlara aynen ulaştırma peygamberlerin temel nitelikleridir.

118-Rab Nedir?

Yaratan, nimet veren ve terbiye eden anlamına gelir ve Yüce Allah’ın güzel isimlerindendir.

119-Rahman ve Rahîm Ne Demektir? 

Allah’ın güzel isimlerinden olup çok merhamet eden, esirgeyen ve bağışlayan demektir.

120-Rahmet Nedir?

Allah’ın, yaratıklarına merhamet etmesi ve lütufta bulunmasıdır.

121- Regâib Nedir?

Rağbet olunun şey ve bol ihsan demektir. Örfümüzde Recep ayının ilk Cuma gecesi olarak bilinmektedir.

122- Rekat Nedir? 

Namazın kıyam, rükû ve secdelerinden oluşan her bir bölümüdür.

123- Rida nedir?

Hac veya umre yapmak üzere ihrama giren erkeklerin belden yukarısını kapatmak üzere büründükleri örtüdür.

124- Ru’yet-i Hilâl Ne demektir?

Kamerî ayların başlangıcını belirleyen Hilal’in görülmesidir.

125- Rükû Nedir?

Namazda eller dizlere erecek ve sırt ile baş, düz bir satıh oluşturacak biçimde öne doğru eğilmektir.

126- Sa’y nedir?

Hac ya da Umre yaparken Kâbe yakınlarında bulunan Safâ ile Merve tepeleri arasında, dört gidiş üç geliş olmak üzere yedi defa gidip gelmektir.

127- Sadaka Nedir? 

Zekat dışında ibadet niyetiyle fakirlere yapılan yardımlardır.

128- Sahur Nedir? 

İkinci tan yeri ağarmasından az önceki vakit ve bu vakitte yenen yemektir.

129- Salih Amel Nedir?

Yapılması Allah ve Peygamberi tarafından istenen, fert ve toplum için faydalı işler ve davranışlardır.

130- Secde Nedir?

Namaz kılanın, ayak parmaklarını, dizlerini, ellerini, alnını ve burnunu yere koyması ile oluşan durumdur.

131- Sehiv (Yanılma) Secdesi Ne Demektir?

Yanılma, unutma veya dalgınlık gibi haller nedeniyle namazın farzlarından birinin ertelenmesi, vaciplerinden birinin terk edilmesi veya ertelenmesi durumunda namazın sonunda yapılan secdedir.

132- Sevap Nedir?

Allah’ın emir ve yasaklarına uygun olan amel, söz ve davranışlardır.

133- Sûre Nedir?

Kur’an’ın, birbirinden besmele ile ayrılan her bir bölümüdür.

134- Sünnet Nedir?

Peygamber Efendimiz’in yaptığı ve müslümanlardan da yapılmasını istediği dinî görevlerdir.

135- Şirk Ne Demektir?

Allah’a ortak koşmak demektir. Bu da Allah’tan başka ilah edinmek veya O’ndan başkasına ibadet etmek şeklinde olur.

136- Şükür Nedir?

Nimetleri Allah’ın verdiğini bilip O’na şükranda bulunmaktır.

137-Taassup Nedir?

Herhangi bir delile dayanmadan, bir fikre körü körüne bağlanmaktır.

138- Tahiyyata oturmak Ne Demektir?

Namazların ikinci ve son rekatından sonra tahiyyât duasını okuyacak kadar bir süre oturmaktır.

139- Takvâ Nedir?

Allah’ın emir ve yasaklarına karşı gelmekten sakınmaktır.

140- Tavaf nedir?

Hacer-i Esved’den başlayarak, Kâbe’yi sola almak suretiyle, yedi defa Kâbe’nin çevresinde dönmektir.

141- Tebliğ Nedir?

Peygamberlerin getirdikleri ilahî mesajın insanlara aynen ulaştırmalarıdır.

142- Tefsir nedir?

Kur’an-ı Kerim’i usûlüne göre açıklamak ve yorumlamak demektir.

143- Tekbîr ve Tesbîh Nedir

Tekbir, “Allâhuekber”, Tesbih de, “Sübhânallâh” demektir.

144- Terâvih Namazı Nedir?

Ramazan ayına mahsus olmak üzere, yatsı namazından sonra kılınan sünnet bir namazdır.

145- Teşrik Tekbiri Ne Demektir? 

“Allâhüekber, Allâhüekber, Lâilâhe illallâhü vallâhüekber, Allâhüekber ve lillâhi’l-hamd” demektir.

Kurban Bayramının arifesinde sabah namazından başlayıp, Bayramın 4. günü ikindi namazına kadar 23 vakitte, farz namazların sonunda teşrik tekbiri getirmek vâciptir.

146- Tevbe Ne Demektir? 

Kişinin işlemiş olduğu günahlardan pişmanlık duyup Allah’a yönelmesi ve günahları terk etmesidir.

147- Tevekkül Nedir?

İnsanın, her konuda kendine düşen görevleri yerine getirdikten sonra sonucu Allah’a bırakmasıdır.

148- Tevhîd Nedir? 

Allah’ın var ve bir olduğuna inanmaktır.

149- Teyemmüm Nedir?

Abdest ya da boy abdesti almak için su bulunmadığı veya bulunup da kullanma imkanı olmadığı durumlarda, niyet edilerek temiz toprak veya toprak cinsinden bir şeye elleri sürüp yüzü ve kolları meshetmektir.

150- Vâcib Nedir?

Dinen yapılması zannî delillerle istenen hükümlerdir.

151- Vahiy Nedir?

Yüce Allah’ın dilediği şeyleri peygamberlerine, özel yolla bildirmesidir.

152- Vaiz Kimdir?

Dinî konularda insanları aydınlatma görevi yapan ve bu amaçla va’z eden kimsedir.

153- Vakfe nedir?

Zilhicce Ayının 9.ncu gününde hac için ihramlı olarak Arafat’ta bulunmadır.

154- Vitir Nedir?

Yatsı namazından sonra kılınan üç rek’atlık vacip namazdır.

155- Yemin Kefareti nedir?

Yeminini bozan bir kimsenin on fakiri sabah akşam doyurması ya da giydirmesi veya bunlara gücü yetmeyenin üç gün peş peşe oruç tutmasıdır.

156-Yeryüzünde İlk Mabed Neresidir?

Yer yüzende ilk mâbed, Kâbe-i Muazzama’dır.

157- Zekat Nedir?

Dinen zengin sayılan müslümanların, belirli yerlere sarfedilmek üzere, mallarından vermekle yükümlü oldukları belli bir paydır.Kuran-ıKerim55Rahman37: Gök yarılıp da erimiş yağ gibi kıpkırmızı bir gül olduğu zaman. Amerikan Uzay Araştırma merkezinin (NASA) en son teknolojiyle yaptığı teleskoplarla Samanyolu gezegeninden sonra evrende elde ettiği en son görüntüdür.

################ Kutsal Emanetler (Bunun alt sayfası: "Dini Konular") ################

 

Efendimizin (s.a.v) Sakal-ı Şerif-leri

Efendimizin (s.a.v) Sakal-i Serif-leri

Efendimizin (s.a.v) Sakal-ı Şerif-leri

Efendimizin (s.a.v) Sakal-i Serif-leri

Efendimizin (s.a.v) Sakal-ı Şerif-leri

Efendimizin (s.a.v) Sakal-i Serif-leri

Efendimizin (s.a.v) Sakal-ı Şerif-leri

Sahabe-i Kiram'in (r.a.) kiliclari

Sahabe-i Kiram'in (r.a.) kılıçları

Muhammed Mustafa (sav) Efendimizin Giydigi Mubarek hirka'sinin (Hirka-i Serif) sakli oldugu altin sandik.

Muhammed Mustafa (sav) Efendimizin Giydigi Mübarek hırka'sının (Hırka-i Şerif) saklı olduğu altın sandık.

Muhammed Mustafa (sav) Efendimizin Giydigi Mubarek hirka'sinin (Hirka-i Serif) sakli oldugu altin sandik. Hemen altinda da Ok'u ve Kilic'lari.

Muhammed Mustafa (sav) Efendimizin Giydiği Mübarek hırka'sının (Hırka-i Şerif) saklı olduğu altın sandık. Hemen altında da Ok'u ve Kılıç'ları.

Muhammed Mustafa (sav) Efendimizin Giydigi Mubarek hirka'sinin (Hirka-i Serif) sakli oldugu altin sandik. Hemen altinda da Ok'u ve Kilic'lari.

Muhammed Mustafa (sav) Efendimizin Giydiği Mübarek hırka'sının (Hırka-i Şerif) saklı olduğu altın sandık. Hemen altında da Ok'u ve Kılıç'ları.

Muhammed Mustafa (sav) Efendimizin Giydigi Mubarek hirka'sinin (Hirka-i Serif) sakli oldugu altin sandik. Hemen altinda da Ok'u ve Kilic'lari.

Muhammed Mustafa (sav) Efendimizin Giydiği Mübarek hırka'sının (Hırka-i Şerif) saklı olduğu altın sandık. Hemen altında da Ok'u ve Kılıç'ları.

Muhammed Mustafa (sav) Efendimizin Giydigi Mubarek hirka'sinin (Hirka-i Serif) sakli oldugu altin sandik.

Muhammed Mustafa (sav) Efendimizin Giydiği Mübarek hırka'sının (Hırka-i Şerif) saklı olduğu altın sandık.

Mübarek (mükemmel) ayak izi.

Efendimizin (sav) bastigi bir toprak izi. (Ayaginin tozuna hasretim ya Resulullah! (sav) )

Efendimizin (sav) bastığı bir toprak izi. (Ayağının tozuna hasretim ya Resulullah! (sav) )

Efendimizin (sav) bastigi bir toprak izi. (Ayaginin tozuna hasretim ya Resulullah! (sav) )

Efendimizin (sav) bastığı bir toprak izi. (Ayağının tozuna hasretim ya Resulullah! (sav) )

Habiballah'in (sav) kilicinin kabzasi.

Habiballah'ın (sav) kılıçının kabzasi.

Nebiyallah'in (sav) kilicinin kabzasi.

Nebiyallah'ın (sav) kılıçının kabzasi.

Sahabe-i Kiram'in (r.a.) kiliclari

Sahabe-i Kiram'ın (r.a.) kılıçları

Sahabe-i Kiram'in (r.a.) kiliclari

Sahabe-i Kiram'ın (r.a.) kılıçları

Kabe'nin kadim kapilarindan bir kapi. (eski kapisi)

Kabe'nin kadim kapılarından bir kapı. (eski kapısı)

Kabe'nin kadim su oluklarindan bir oluk. (eski Altinoluk)

Kabe'nin kadim su oluklarından bir oluk. (eski Altınoluk)

Hacer-i Esved'in kadim altin muhafazalarindan bir muhafaza. ( eski Hacer-i Esved muhafazasi)

Hacer-i Esved'in kadim altın muhafazalarından bir muhafaza. ( eski Hacer-i Esved muhafazası)


################ Cennet-Cehennem (Bunun alt sayfası: "Dini Konular") ################
   
  kapilar
 
 

 Kafirler zalimdir, zulme doymazlar,
 Mü'mine hayat hakkı tanımazlar.
 İnanca, yaşama baskı yaparlar,
 Hutbeye, vaaza sansür koyarlar.
 İrtica diye yaygara yaparlar,
 Millî birlik rûhumuzu bozarlar.
 İnsanı hayvandan ayıran dindir.
 Dinsel yaşam hem denge, hem düzendir.
 İnsanlık, kardeşlik, hepsi dindedir.
 Dinsiz yaşam kargaşa ve fitnedir.

 

 Uzaklarda bir tek canavar olsa,
 Çayırlarda binlerce kuzu olsa,
 Kuzular korkarlar, otlayamazlar,
 Çayırda rahatça dolaşamazlar.
 Huzur gider, denge, düzen bozulur,
 Çayırlar kuzulara zindan olur.

 

 Cennet'te mü'minin huzuru için,
 Baskısız, korkusuz yaşamı için.
 Cehennem de lâzım, zalimler için,
 Mü'mine baskı, zulüm eden için.
 Mahşer yerindeki yargı bitince,
 "Ve Feriykun Fi'n-nâr" günü gelince,
 Kafirler, mü'minlerden ayrılacak,
 Ayaklarına zincir vurulacak.
 Elleri de boynuna bağlanacak,
 Zebanilere teslim olunacak.
 Kafirler Cehennem'e yaklaşınca,
 Kurtuluş ümitleri kalmayınca,
 Ahh! vahh! diye ağlamaya başlarlar,
 Zebaniye yalvarmaya başlarlar.
 Zebaniler hakaretler yapacak,
 Kâfirleri Cehennem'e atacak.
 Bölük, bölük Cehennem'e girerler,
 Yandık! yandık! diye feryat ederler.
 Ünlü zalimlerin hepsi orada,
 Nemrut, Firavun ve Şeddad orada,
 Ebu Cehil, Ebu Leheb orada,
 Hitler, Lenin ve Stalin orada.
 Yana, yana kara kömür olurlar,
 Biribirlerine düşman olurlar.
 Sen, ben diye kavga, döğüş yaparlar.
 Tüm suçları karşıkine atarlar.
 Korkunç zebaniler sual ederler ,
 Size Peygamber gelmedi mi? derler,
 Kitaplar haber vermedi mi? derler,
 Neden inanmadınız Cehennem'e?
 Nasıl isyan ettiniz Rabbinize?
 Kâfirler evet, der, kabul ederler.
 Her şey bitti, iş, işten geçti derler,
 Cehennem hayatı başladı artık,
 Acı, elem, keder başladı artık.
 Nerelere baksalar! ateş, ateş.
 Nerelere kaçsalar! ateş, ateş.
 Ateşten sıcak yakıcı buharlar,
 Nefesi kesen boğucu dumanlar.
 Ateşlerden yaratılmış hayvanlar,
 Kocaman akrepler, korkunç yılanlar.
 Çıplak bacakları ısırır yılan,
 Her yanını sokar akreple yılan.
 Cehennem patlayıp ateşin saçar,
 Kâfirler korkudan yerlere yatar.
 Ah! ölüm, ah! ölüm derler, ölmek yok!
 Rahat bir nefes almaya imkan yok.
 Zevkle günah işleyenler çok ağlar,
 Ateşlerde ve gayyalarda yanar.
 Zina edenlerden irin akacak,
 Pis kokusu Cehennem'i saracak.
 Ateşten şişlerle azap olacak,
 Edep yeri ateşle dağlanacak.
 Her günah misli ile azap olacak,
 Günahına eş oranda olacak,
 Yağı eriyip, etleri yanacak,
 Kanı ve pis irinleri akacak.
 Bir de Gayya deryası var orada!
 Akan pis irinler toplanır orda.
 Büyüktür, derindir, durmadan kaynar,
 Buharı ateşten daha çok yakar.
 Beşs vakit namazını kılmayanlar,
 Tevbe edip kazasın yapmayanlar,
 Başaşağı Gayya'ya atılırlar,
 Orada fokur fokur kaynarlar.

 Cehennem'in tek amiri Malik'tir.
 Korkunç zebanilerin reisidir.
 O'na yalvaracak, isyan edenler,
 Ne olur! bir damla su diyecekler.
 Malik, ne yapsın? Ne gelir elinden?
 Cehennem'e su mu gelir, Cennet'ten?
 Cehennem'de tatlı, soğuk sular yok!
 Pırıl, pırıl kaynak, menba suyu yok!
 Hamim, gassak ve gıslin suları var,
 Gayya'da kaynamış, acı sular var.
 Ağızlarından zorla dökülecek,
 Mide ve bağırsaklar eriyecek.
 Yerlere yatarak kıvranacaklar,
 Cehennem ateşini unutacaklar.
 Yıllar geçecek, çok acıkacaklar!
 Bir Iokmacık diye, yalvaracaklar!
 Ekmek,yemek,meyve yok Cehennem'de,
 Pasta, börek, tatlı yok Cehennem'de.
 Yalnız ateşten zakkum var orada,
 Bir de dikenli dariğ var orada.
 Boğazlara iğne gibi batacak,
 İçlerini ateş gibi yakacak.
 İâhî adalet kesin olacak,
 Çok adil ve çok dengeli olacak.
 Günahlar, zerre, zerre toplanacak,
 Sevabın zerresi kaybolmayacak.
 Etekleri biraz uzun olanlar,
 Başları biraz örtülü olanlar,
 Zerre miktarından yararlanacak,
 Ona göre Cehennem'de yanacak.
 Kolu, eteği, daha kısa olan,
 Çarşıda, pazarda daha çok kalan,
 Milim ve saniye hesaplanacak,
 Ona göre Cehennem'de kalacak.
 Kıldığı namazlar tek tek çıkacak,
 Kılmadığı namaz için yanacak,
 Yediği haram Iokma sayılacak,
 Lokmasına göre azap olacak,
 Haramdan kazanıp, harama veren,
 Aldığı rüşveti alkole veren,
 Gelirden, giderden mes'ul olacak.
 Cehennem'de iki misli kalacak.

 

 Malik'in elinde isim Iistesi,
 Listede yazılı ceza süresi,
 Malik, isim okuyup çağıracak,
 Cezası biten sevinçle çıkacak,
 Kimi yüzlerce yıl yanıp çıkacak,
 Kimisi de binlerce yıl yanacak.
 En son mü'min yetmiş bin yıl yanacak,
 Cehennem'den emekleyip çıkacak.
 En son mü'min Cehennem'den çıkınca,
 Cehennem'in kapısı kapanınca,
 Kâfirler çıldırıp feryat edecek.
 Bizlere şefaatçi yok mu diyecek?
 Kalacaklar Cehennem'de ebeden,
 Emir böyledir Rabb'ül Âlemîn'den..

 

 Kafirlerin sonları ne olacak?
 Cehennem'de sürekli mi yanacak?
 Cehennem, gerçekte ateş demektir,
 Oraya giren yanacak demektir.
 Ateş denilince akla, kor gelir.
 Yanmakta olan odun, kömür gelir.
 Ateşin, yanmanın çeşidi vardır.
 Aşk ateşi, hasret ateşi de vardır.
 Hastaya sorarsan? ateşim var der,
 Sıkıldım, daraldım, yanıyorum der.
 Acı haberi alan da yandım, der.
 Acı biberi yiyen de yandım, der.
 Allah dilerse, bağımlılık verir,
 Bu yanmalar onlara hafif gelir.
 Allah, Âdil'dir. Haşa! zulmetmez.
 Kula suçtan fazla ceza vermez.
 Kâfirler suçları kadar yanarlar,
 Zamanla bağımlılık kazanırlar.
 Kâfirin iyi huylu olanları,
 Dîn'e, İslam'a saldırmayanları,
 Kendi hallerinde yaşayanları,
 Mü' minlere baskı yapmayanları.
 Azapları daha hafif olacak.
 Bağımlılığa önce kavuşacak.

 Ancak, Cennet kâfirlere haramdır.
 Çünkü Cennet anahtarı imandır.
 İnanmadılar yaratan Allah'a,
 Demediler Lailahe illallah...

 

 Sırat Köprüsü geçildiği zaman,
 Bütün engeller aşıldığı zaman,
 Mü'min, münafık ayrıldığı zaman,
 İşte! o gün, yeni bir gün olacak.

 Korkular, elemler bittiği zaman,
 Gözden akan yaşlar dindiği zaman,
 Kulun imtihanı bittiği zaman,
 İşte! o gün, başka bir gün olacak

 Peygamberler sancak açtığı zaman,
 Ümmetim, ümmetim dediği zaman,
 Tekbirle yer gök inlediği zaman,
 İşte! o gün, yalnız tekbir olacak.

 Gök sevinip, Arş titrediği zaman,
 Melekler kanadın çırptığı zaman,
 Allah rahmetini saçtığı zaman,
 İşte! o gün, yalnız rahmet olacak.

 Cennet kapısı açıldığı zaman,
 Nûrundan gözler kamaştığı zaman,
 Rıdvan karşıdan göründüğü zaman,
 İşte! o gün, coşku günü olacak.

 Rıdvan iltifatlar sunduğu zaman,
 Mü'minlere selam verdiği zaman,
 Girin diye izin verdiği zaman,
 İşte! o gün bayram günü olacak

 Önce Peygamberler girdiği zaman,
 Ümmetim gelsin dedikleri zaman,
 Peşinden ümmetler girdiği zaman,
 İşte! o gün, gerçek bayram olacak.

 Melekler selamlar verdiği zaman,
 Mü'minleri karşıladığı zaman,
 Hûriler coşup sevindiği zaman,
 İşte! o gün, safa günü olacak.

 Mü'minler Cennet'e girdiği zaman,
 Herkes köşküne yerleştiği zaman,
 Cennet suları içildiği zaman,
 İşte! o gün, âb-ı hayat olacak.

 Eşler eşini bulduğu zaman,
 Eşi olmayan, eşlendiği zaman,
 Herkes gönlünce evlendiği zaman,
 İşte! o gün, herkes mutlu olacak.

 Eşler, divana yaslandığı zaman,
 Yıllarca sohbete daldığı zaman,
 Kadın, erkek tek kalmadığı zaman,
 İşte! o gün, herkes mes'ut olacak.

 Zaman birimleri kalktığı zaman,
 Aylar, yıllar unutulduğu zaman,
 Gecesiz gündüzler olduğu zaman,
 İşte! o gün, hep aydınlık olacak.

 İklimler hiç değişmediği zaman,
 Sürekli baharlar olduğu zaman,
 Kar, yağmur, bulut olmadığı zaman,
 İşte! o gün, sema açık olacak.

 Kadın, erkek eşit olduğu zaman,
 Her biri genç, zinde olduğu zaman,
 Yaşları otuz üç olduğu zaman,
 İşte! o gün, herkes özgür olacak.

 Dileyen yerde yürüdüğü zaman,
 Dileyen tahtınla gezdiği zaman,
 Dileyen kuş gibi uçtuğu zaman,
 İşte! o gün, başka hayat olacak.

 Ana, baba aranıldığı zaman,
 Kardeş, kardeşini bulduğu zaman,
 Evlat, akraba buluştuğu zaman,
 İşte! o gün, hasretlik son olacak.

 Ağacın dalı uzandığı zaman,
 Meyvemi kopar, ye, dediği zaman,
 Vildan'lar Selsebil sunduğu zaman,
 İşte! o gün, gerçek piknik olacak.

 Canın bir şeyler istediği zaman,
 Aklına bir şeyler geldiği zaman,
 Anında önüne geldiği zaman,
 İşte! o gün, her şey hazır olacak.

 Sınırsız bolluklar olduğu zaman,
 Çalışmak gereksiz olduğu zaman,
 Para, pul geçersiz olduğu zaman,
 İşte! o gün, doğal bolluk olacak.

 İş, güç, ticaret olmadığı zaman,
 Mutfak, bulaşık olmadığı zaman,
 Her şey gönüllerce olduğu zaman,
 İşte! o gün, gönül tatmin olacak.

 Çok mutlu evlilik olduğu zaman,
 Eşler aşırı seviştiği zaman,
 Doğum, gebelik olmadığı zaman,
 İşte! o gün, herkes mutlu olacak.

 Melik, melike olmadığı zaman,
 Devlet baskısı olmadığı zaman,
 Sınırsız özgürlük olduğu zaman,
 İşte! o gün, herkes özgür olacak.

 Saç ve tırnak uzamadığı zaman,
 Kadınlar adet görmediği zaman,
 Tuvalet derdi olmadığı zaman,
 İşte! o gün, herkes temiz olacak.

 Öksürük, balgam olmadığı zaman,
 Kulak ve burun akmadığı zaman,
 Hastalık, doktor olmadığı zaman,
 İşte! o gün, herkes sağlam olacak.

 Suç, ceza kavramı kalktığı zaman,
 Günah, sevap unutulduğu zaman,
 Namaz, oruç, zekat kalktığı zaman,
 İşte! o gün, yalnız zikir olacak.

 Yüce Mevla izin verdiği zaman,
 Yiyin, için kulum dediği zaman,
 Sizlerden razıyım dediği zaman,
 İşte! o gün, büyük bayram olacak.

 Gözler ve gönüller doyduğu zaman,
 Kulun her dileği olduğu zaman,
 Hayaller de tatmin olduğu zaman,
 İşte! o gün, herkes tatmin olacak.

 Nimetler sürekli arttığı zaman,
 Mutluluk doruğa erdiği zaman,
 Kullar, yeter! Mevlam dediği zaman,
 İşte! o gün, sonsuz nimet olacak.

 Dost ve akraba buluştuğu zaman,
 Doyasıya sohbet olduğu zaman,
 Eski anılar, anıldığı zaman,
 İşte! o gün, dostlar günü olacak.

 Ebû Bekr, Ömer geldiği zaman,
 Sahabeler sohbet ettiği zaman,
 Muhammed'i anlattıkları zaman,
 İşte! o gün, Ashab günü olacak.

 Aişe Hümeyra geldiği zaman,
 Fatıma Betül nur saçtığı zaman,
 Hatice ana konuştuğu zaman,
 İşte! o gün, kadın günü olacak.

 Alimler sohbet ettiği zaman,
 Evliyalar feyz saçtığı zaman,
 Şehitler, salihler geldiği zaman,
 İşte! o gün, canlı sohbet olacak.

 Evliyalar zikrettiği zaman,
 Cüneyd-i Bağdâdî yandığı zaman,
 Tüm aşıklar Allah dediği zaman,
 İşte! o gün, gerçek zikir olacak.

 Peygamberimiz göründüğü zaman,
 Makam-ı Mahmûd'a çıktığı zaman,
 Tüm Peygamberler toplandığı zaman,
 İşte! o gün, Cennet tamam olacak.

 Göremeyen gözler, gördüğü zaman,
 İşte! Muhammed denildiği zaman,
 Aşıklar murada erdiği zaman,
 İşte! o gün, başka feyz olacak.

 Resulullah sohbet ettiği zaman,
 Mü'minler kendinden geçtiği zaman,
 Cennet'te tüm yaşam durduğu zaman,
 Vallahi Asr-ı Saadet olacak.

 

 

Unutmayalım:Seçme hakkımız sadece bu dünyada var (iyi düşünelim,kendimize yazık etmeyelim)


################ Allah'a İnanmak (Bunun alt sayfası: "Dini Konular") ################

Ergenlik çağına gelmiş, aklı olan her erkek ve kadına ilk önce farz olan Allah'ı bilmek ve O'na inanmaktır. Allah vardır. O'nun varlığını anlamak ve bilmek için kendimize, kainata ve kainattaki yaratılış inceliklerine ve her şeyin yerli yerine konduğuna bakmak yeterlidir.

Evrende, (kainatta) hiç bir şey kendiliğinden olmuş değildir. mutlaka onu yapan ve ona şekil veren birsi vardır. Giydiğimiz elbise, kullandığımız eşya ve içinde oturduğumuz ev, bindiğimiz vasıta, bütün bunların bir ustası ve yapanı vardır. Bunun gibi bizi, bütün canlıları kainatı ve kainattaki akıllara durgunluk veren bu düzeni elbette bir yapan ve yaratan vardır. İşte O, Allah'tır. bizi yaratan ve yaşatan O'dur. Öldürüecek ve tekrar diriltecek olan da yine O'na inanmaktır.

Allah, vardır ve birdir. O'ndan başka tanrı yoktur. Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyurulmaktadır:

"İlahınız bir tek ilahtır. O'ndan başka liah yoktur. O, Rahman'dır, Rahimdir."

Kainattaki ahenk ve düzen, tabiattaki kanunların birbirine uygunluğu, Allah'ın birliğine, O'nun hiç bir surette eşi ve dengi bulunmadığına açık bir delildir.

Kur'an-ı Kerimde Şöyle buyruluyor:

"Eğer yerde ve gökte Allah'tan başka tanrılar bulunsaydı, yer ve gök kesinlikle bozulup gitmişti. Demek ki Arş'ın Rabbi olan Allah, onların yakıştırdıkları sıfatlardan münezzehtir."

Kaynak:Diyanet İlmihali


################ Nefis Sıfat Ve Mertebeler (Bunun alt sayfası: "Dini Konular") ################  NEFSİN SIFAT VE MERTEBELERİ

Nefsin bir çok mana ve sıfatları vardır. Nefs, insanın zatı anlamına gelir. Ayrıca, ruh, hayat, can gibi manaları da vardır. Ayrıca, Emir âleminden olup yeri iki kaşın arası olan ve diğer latifelerle birlikte üzerinde zikir çekilen manevî sıfata da nefs denmiştir. İnsanın rûhu olan manevî cevhere “Nefs-i Nâtıka” da denir.

İnsandaki bu nefs, varlık olarak bir tane olmakla birlikte sıfatları itibariyle bir çok ismi vardır. Nefsin bu sıfatları ve isimleri şunlardır:

1-Nefs-i Emmâre:
Devamlı kötü işleri emreden nefis demektir. Bu nefsin sıfatı, hep kötü işleri istemektir. Kötü işleri güzel görür, kalbi devamlı o tarafa çeker. Ahiret derdi, ölüm düşüncesi, hesap korkusu, azap kaygısı yoktur. Sadece keyfini, şehvetini, rahatını düşünür. Buna ulaşmak için helal haram diye bir sınır tanımaz; her yolu kullanmak ister. Kur’an-ı Hakim’de:



“Hiç şüphesiz nefis devamlı kötülüğü emreder. Rabbimin acıyıp korudukları müstesna”54 Ayeti, bu sıfattaki nefsi tanıtmaktadır.

Kafirlerin, münafıkların ve devamlı günaha dalan kimselerin nefsi bu sıfattadır. Bunun tedavisi, samimi tövbe ve terbiyedir.

2-Nefs-i Levvâme:
Kendini kınayan, kötüleyen, azarlayan nefis demektir. Tövbe ve terbiye ile bir derece uyanan nefis, bu merhalede kendi işlediği kötülükleri önce zevk alıp yapsa da peşinden pişman olur, kendisini kınar, yapmamak için karar verir. Ancak günah önüne gelince, duramaz, yine içine düşer. Sonra pişman olur. İyilik ile kötülükler arasında bucalar durur. Eğer nefs, ilahi rahmet ve manevî bir feyiz ile desteklenirse, bu halden kurtulur. Kur’an-ı Hakim’de:



“Kıyamet gününe ve devamlı kendini kınayan nefse yemin ederim ki..”55 ayeti, bu sıfattaki nefse işaret etmektedir.

3-Nefs-i Mülhime:
İlham, feyiz ve keşfe ulaşan ve hayırda kalbe yoldaş olan nefis demektir. Nefis tövbe ile günahların ağırlığından ve şehvet bağından kurtulup itaate yönelirse, ilham ve feyiz almaya kabiliyet kazanır. Artık, haramdan kaçar, hayırlara koşar. İbadet ve zikirden lezzet alır. Kalbinde ilahi aşk ateşi parlayama başlar. Bu nur ile iyi ve kötüyü seçer. Ancak şeytan kalbine girmeye yol arar. Peşini bırakmaz. Günah ile kandıramazsa, ibadetleri içinde kandırmaya çalışır. Kendini beğendirir, insanları küçük ve değersiz gösterir. İçine azaptan emniyet hissi verir, Haktan koparmaya uğraşır. Bu mertebedeki hak yolcusuna kamil bir mürşid nezaret ve yardım ederse, tehlikelerden kurtulur. Yoksa, gizli yollarla tehlikeli hâllere düşme ihtimali mevcuttur. 

4-Nefs-i Mutmainne:
Huzur bulmuş, sakin olmuş, rahatlamış, ızdırabı dinmiş, şek ve şüphesi gitmiş nefis demektir. Bu mertebe, Yüce Allah’a dostluk yani velâyet mertebesidir. Bu merhalede nefs, kalple birlikte bütün ilahi emirlere sevgi ile uyar. Şek ve şüphesi kalmaz. Izdıraplardan kurtulur. Manevî tecellilere ulaşır; feyizlenir, tatlanır, artık her işte Yüce Allah’ın rızasını hedefe alır. O’na teslim olur. İtaati süreklidir. Kur’an-ı Hakim’de:



“Ey mutmain olmuş (Allah ile huzur ve sükûna ulaşmış) nefs! Sen O’ndan râzı, O da senden râzı olarak Rabbine dön. Gir salih kullarımın arasına; gir cennetime.”56 Ayetiyle anlatılan nefis, Allahu Teala’nın aşkı ve zikri ile mutmain olmuş nefistir. Yine bu ayette aşağıdaki üç makama işaret edilmektedir.

5-Nefs-i Râdiye:
Allah’tan razı olan, O’ndan gayri her şeyi gözünden silip atan ve sadece Rabbine nazar eden nefis demektir. Bu sıfata ulaşan nefis, kendi iradesini Yüce Allah’ın iradesine teslim eder. O’nun için sever, O’nun için kızar; O’nun için yaşar. Acı tatlı her şeyde ilahi rızayı arar, edebi korur. Herkese rahmet olur, kimseye sıkıntı vermez. Bütün insanlara şefkat gözüyle bakar. 

6-Nefs-i Merdıyye:
Yüce Allah’ın kendisinden razı olduğu nefistir. Bu nefis sahibi öyle terbiye olmuştur ki, ne yapsa Allah rızasına uygun olur. Günahları unutur; ilahi aşk denizinde yüzer; her şeyi ile âleme rahmet olur. Ona keşif ve keramet olarak ne verilse, o Allah rızasında başka bir şeye iltifat etmez. Bu makam büyük velilerin, ariflerin, kâmil insanların makamıdır.

7-Nefs-i Kâmile:
Kâmil, olgun, tertemiz, sâfi nefis demektir. Bu makamdaki nefis sahipleri, Allahu Teala’nın en seçkin, en has kullarıdır. Onlar, ilahi aşkı ve edebi en üst düzeyde temsil eden kutup insanlardır. Onlar, Allah’ın yeryüzündeki delili ve gerçek peygamber varisidirler. Halkı irşad ile görevlidirler. Bütün güzel ahlakları bünyelerinde toplamışlardır. Gavs, kutup diye anılan zatlar bu makamdadır.

Onlar Yüce Hakkı sever; halk da onları sever. Onlar Allah’tan korkar; halk da onlardan korkar. Onlar Yüce Allah’a hizmet eder; bütün alem de onlara hizmet eder. Onlar, Yüce Allah’tan razıdır; kâfir ve gafiller hâriç, cümle âlem de onlardan razıdır.

İşte tasavvuf terbiyesinin hedefi, bu kamil insanla buluşup kamil insan olmaktır. Bu yola giren ve kamil insanı kendisine rehber eden herkes, derece derece nefsini terbiye edip Yüce Allah’a yakın olur. Ebedi saadeti bulur. Bunun için ne yapılsa, ne kadar emek verilse azdır.


kaynak:Arifler Yolunun Edepleri - S.Muhammed Saki Haşimî

################ Dini Resimler (Bunun alt sayfası: "Dini Konular") ################

Dini  Resimler

Büyük resim için tıklayınız
Büyük resim için tıklayınız Büyük resim için tıklayınız Büyük resim için tıklayınız Büyük resim için tıklayınız
Büyük resim için tıklayınız Büyük resim için tıklayınız Büyük resim için tıklayınız Büyük resim için tıklayınız Büyük resim için tıklayınız
Büyük resim için tıklayınız Büyük resim için tıklayınız Büyük resim için tıklayınız Büyük resim için tıklayınız Büyük resim için tıklayınız
Büyük resim için tıklayınız Büyük resim için tıklayınız Büyük resim için tıklayınız Büyük resim için tıklayınız Büyük resim için tıklayınız
Büyük resim için tıklayınız Büyük resim için tıklayınız Büyük resim için tıklayınız Büyük resim için tıklayınız Büyük resim için tıklayınız
Büyük resim için tıklayınız Büyük resim için tıklayınız

################ Dini Sözler (Bunun alt sayfası: "Dini Konular") ################ DİNİ SÖZLER


"
Affetmek, zaferin zekâtıdır."
Hz. Muhammed


"İman, aklın çalışmasının ürünüdür."
Ahmed Hulûsi


"Kişi anasından iki kere doğmadıkça, Göklerin Melekûtuna ulaşamaz."
Hz. İsa


"Sevgin nefrete dönüşmesin, sana ancak yük olur."
A.F.Y


"Besmele çektikten sonra, Fatihayı hiç ara vermeden tek nefeste okumaya gayret et."
Muhiddin Arabi


"Vücudun, ilmi ilahide, ilimden ibaret olduğunu müşahade, vahdet-i şuhud’dur."
Ahmed Hulûsi


"Musibetin sevabına talip olmaklığın, musibeti çekmekte iken de varsa, zahidsin."
Hz.Muhammed


"Yaşam kabullenmektir."
A.F.Y


"Mollanın namazında Hakk’ın ne Celali vardır, ne de Cemali. Mollanın ezanı bize seher vaktini bile bildirmez."
Muhammed İkbal


"Marifetin zekâtı, marifeti oluşturmaktır."
A.F.Y


"Acı, akıllı adamların hocasıdır."
Byron


"Bela insanın diline bağlıdır. Bir kimse bir şeyi ‘yapmam’ dedi mi, şeytan her işini bırakıp onu yaptırana kadar uğraşır."
Hz.Muhammed


"Algılanan varlığın, Hakkın vücudu olduğunu müşahade, vahdet-i vücud’dur."
Ahmed Hulûsi


"Her evin kapısı vardır. Kabirin ki ayak tarafındandır."
Hz.Muhammed


"Ahmak konumuna düşmemek için yorum yapmayın."
A.F.Y


"Tasavvuf, Allah (c.c.) ile olan muamelenin saflığıdır. Bunun aslı da dünyadan yüz çevirmedir."
Cüneyd-i Bağdadi


"Kadın insansı ile insan arasında köprüdür."
A.F.Y


"Zehirle pişmiş aşı, kim yemeye gelir."
Yunus Emre


"İman iki eşit parçadır. Yarısı sabır,yarısı şükürdür."
Hz.Muhammed


"İlim yapmak, amelden hayırlıdır. Dinin kıvamı da verağdadır (arkada). Alim ilmi az da olsa, ilmi ile amel edendir."
Hz. Muhammed


"Yöneldiğin mahallin her boyutta senin perdelerini kaldırabilecek vasıfta olması gerekir."
A.F.Y


"Mümin yumuşaktır. O kadar ki onu yumuşaklığından dolayı ahmak zannedersin."
Hz. Muhammed


"Sadece insanın günahları affedebilme gücü vardır."
A.F.Y


"Pırıl pırıl gökkuşağını görmek için önce yağmuru yaşamak gerekir."
Fransız Atasözü


"Sevgi insansıda bedenselliği, insanda kemalâtı oluşturur."
A.F.Y


"Adaletsizlik eden, adaletsizliğe uğrayandan daha mutsuzdur."
Demokritos


"İsimlerin batıni manasını bilmek, zahirini yaşama anl!!!!! gelmez."
A.F.Y


"Yeterli insan sükut eder, yetersiz olan ispata çalışır."
A.F.Y


"Zekanın peşinde koşmayın aptallığı yakalarsınız."
Montesquieu


"Mümin her ahlak üzere ahlaklanır. Fakat onda yalanla ihanet bulunmaz."
Hz. Muhammed


"İspat, izafi varlığın bir göstergesidir."
A.F.Y


"Tasavvuf, Hakk’ın, seni senden öldürmesi ve seni kendisiyle diriltmesidir."
Cüneyd-i Bağdadi


"Tartışma, algılamaya mani olan beşeri bir duygudur."
A.F.Y


"Bir kimseyi inada kapılmış çekişmeci ve kendi görüşünü beğenmiş görürsen bil ki, onun ziyanı tamamdır."
Hz. Muhammed


"Cennetin ahmakla dolu oluşu, vehmin nur boyutunda kalkmadığının delilidir."
A.F.Y


"Yolları ayrı olanlar, birbirine danışmazlar."
Conficius


"Huşu namaza, haşyet ilme aittir."
A.F.Y


"Hiçbir yiğidin kaza ve kader okuna karşı kalkanı yoktur."
Hafız


"Kişiye, kendisine parmakla işaret edilmesi, şer cihetinden kafidir."
Hz.Muhammed


"Allah (c.c.)’ın dışında kimseye borç verme."
A.F.Y


"İnsanlara akılları ölçüsünde söz söyleyiniz."
Hz. Muhammed


"Vehimle kazanan, vehimle kaybeder."
A.F.Y


"Kadınlar, sevmedikleri adama hiç acımazlar."
Alexandre Dumas Fils


"Seni sigaya çeken bir molla kasım gelir."
Yunus Emre


"Vicdan sahibi kısık seslidir."
A.F.Y


"Tasavvuf, bila-alaka (hiçbir bağ olmadan) tamamiyle Allah (c.c.) ile olmandır."
Cüneyd-i Bağdadi


"Kullanmayı düşünen, kullanılacağını unutmasın."
A.F.Y


"Nereye gittiğini bilen kişiye yol vermek için dünya bir yana çekilir."
David Starr Jordan


"Tepe tepe kullanan, ancak beşeri seyirde olandır."
A.F.Y


"Ey birader, sen ancak bir düşünceden ve fikirden ibaretsin. Üst tarafın kemik ve A’sab sinir ve adalât (kas) ve elyaftan (insan ve hayvanda adaleleri meydana getiren ince lifler) ibarettir."
Mevlâna


"Yokluk, varlığın aynasıdır."
A.F.Y


"Nazar ve nefes az kaldı kaderi geçecekti. Nefes ve nazardan Allah (c.c.)’a sığının."
Hz.Muhammed


"Kim olduğun öyle bir haykırıyor ki; ne dediğini duyamıyorum."
Ralph Waldo Emerson


"Sakın kendisine verdiğin kıymeti sana vermeyenle arkadaş olma."
Hz. Muhammed


"Öğüt olarak ölüm yeter. Gam çekmeye kabir yeter."
Hızır


"Alim, ilim ve amelin yeri cennettedir. Alim, ilmi ile amel etmezse, ilim ve amel cennette, alim ise cehennemde olur."
Hz. Muhammed

################ Çok Eşli Evlilik Ve İslam (Bunun alt sayfası: "Dini Konular") ################ ÇOK EŞLİ EVLİLİK VE İSLAM

Çok eşlilik teorik olarak ya karının veya kocanın birden fazla olması ile gerçekleşir. Ancak bir ailede karının tek, kocanın birden fazla olması uygulaması tarih boyunca çok nadir olmuş ve ilâhî dinlerin hiçbirinde meşrû görülmemiştir. Kocanın tek, karılarının birden fazla olması ise hem tarihte daha çok görülmüş geldiği coğrafyada sınırsız olarak çok karılı aileler vardı hem de dinler tarafından, bazı kayıtlar ve sınırlarla onaylanmıştır.
   Kur'ân-ı Kerim'in, birden fazla kadınla evlenmenin meşrûiyetine, doğrudan buna yönelik bir ifade ile değil, bir başka münasebetle (yetimlerin hakını korumaktan söz ederken) temas etmiş olması düşündürücüdür. Şöyle buyuruluyor: "Yetimlere mallarını verin, temizi pis olanla değişmeyin, onların mallarını kendi mallarınıza katarak yemeyin; çünkü bu büyük bir günahtır. Yetimlerin hakkına riâyet edememekten korkarsanız (bunların yakasını bırakın da) beğendiğiniz kadınlardan ikişer, üçer, dörder nikâhlayın; haksızlık etmekten korkarsanız bir tane kadın veya mülkiyetinizde bulunan câriye (ile yetinin); bu, adâletten ayrılmamanız için en uygun olanıdır (Nisâ: 4/2-3).
   İnsanoğlunun dünya hayatında mutluluğu bulabilmesi ve yaratılış amacını gerçekleştirmesinin maddî şartları içinden ikisinin önceliği vardır: a) Aile ve cemiyet içinde sağlıklı, dengeli ve düzenli "karşılıklı ilişkiler", b) Âdil ve makûl bir "insan-servet ilişkisi". Nisâ sûresinin ikinci âyetinden altıncı âyetin sonuna kadar -birinci âyette önemle tavsıye edilen aile ve akrabalık bağlarına riâyetin tabiî sonuçları olarak- geniş ailede yetimlerin haklarından söz edilmiş, velîsi ile yetim arasındaki şahsî ve mâlî tasarruf ilişkisi kaidelere bağlanmıştır. Aradaki iki âyette evlilik ve mehir konularına temas edilmiştir; ancak bu temas, yetimlerin hukuku ile ilgili kaideler koyma ve tavsiyelerde bulunma irâdesinden doğduğu için "dolaylı" olmuştur. Yani meşhur teaddüd-i zevcat (birden fazla kadınla evlenme) izni doğrudan hüküm konusu olmamış, yetimlerin haklarını korumak için bir araç olarak "dolaylı yoldan" zikredilmiştir.
    Âyetin dolayısıyle temas ettiği birden fazla kadınla evlenme imkânı ve âdeti, İslâm'ın geldiği çağdan çok öncelere kadar uzanmaktadır. İslâm öncesi çağlarda Mısır, Hindistan, Çin ve İran'da, eski Yunan ve Roma toplumlarında, Yahûdîlerde ve Araplarda ya nikâhlamak, yahut da evde veya evin dışında bir yerde dost tutmak sûretiyle erkekler, birden fazla kadınla evlilik yapıyorlar veya evliliğe benzer ilişkiler yaşıyorlardı. Bu çağlarda birden fazla kadınla evlenmenin birden fazla sebebi mevcûttu. İslâm'ın geldiği coğrafyada sınırsız olarak çok karılı aileler vardı. Kırsal bölgede özellikle köylerde ve dağ başlarında yaşayan bedevîlerin çok kadınla evlenmelerinin baş sebebi, hem korunma, hem de çevresi üzerinde hâkimiyet sağlamanın güçlü ve muharip nüfusa ihtiyaç göstermesidir. Diğer sebepler arasında kırsal hayatın güçlüğü ve birçok emekçiyi gerekli kılması, kabileler arasında sürüp giden savaşların, yağma, baskın ve talan hareketlerinin çok sayıda erkek ölümüne sebep olması, bunun sonucu olarak da kadın-erkek arasındaki sayıca eşitlik dengesinin erkek aleyhine bozulmasıdır.
   Şu halde İslâm bunu (teaddüd-i zevcâtı, poligamiyi) getirmemiş, mevcût uygulamayı belli şartlara ve hukuka bağlayarak devam ettirmiştir. Devam ettirirken de iki durumu birbirinden ayırmış gibidir: a)Henüz evlenmemiş olanlara -bu âyette- bir kadınla yetinmelerini tavsîye etmiş, birden fazla kadınla evli olanlar için adâlete riâyet edememe tehlikesinin bulunduğunu, bundan uzak kalmanın en uygun yolunun ise bir kadınla evlenmek olduğunu dile getirmiştir. b) 129. âyette ise birden fazla kadınla fiilen evli olanlara hitap etmiş, birden fazla kadın arasında adâlete tam riâyetin mümkün olmadığını bir kere daha hatırlattıktan sonra hiç olmazsa adâletsizlikte, farklı ilgi ve muamelede ölçünün kaçırılmamasını istemiştir. 129. âyette şöyle buyurulmaktadır: "Ne kadar üzerine düşseniz de kadınlar arasında âdil davranmaya güç yetiremezsiniz; bari birine tamamen kapılıp da diğerini askıda imiş gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve Allah'a itâatsizlikten sakınırsanız bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, engin rahmet sahibidir." Burada ne kadar istense, üzerine düşülse, gayret edilse de birden fazla eş arasında âdil davranmanın mümkün olmadığı açık ve kesin bir ifade ile dile getirilmiştir. Bu gerçeklik karşısında beklenirdi ki Allah Teâlâ birden fazla kadınla evlenmeyi yasaklasın; ancak O, zarûretleri, mübrem ihtiyaçları, fevkalâde halleri bildiği için bunu yasaklamadı, kulların uygulamada zorlanacakları bir yasak hükmü yerine ikili bir tavsiye ile yetindi: a) Tek hanımla evli olanlar -aksine bir zarûret bulunmadıkça bununla yetinmelidirler; çünkü birden fazla kadınla evlenmeleri halinde haksızlıklar olacak ve bundan dolayı günaha girebileceklerdir. b) Fiilen birden fazla kadınla evli bulunan erkekler ise gönül ilişkisi, sevgi ve bağlılık gibi insanın elinde olmayan durumlar ve farklılıklar dışında, objektif, ölçülebilir, maddî konularda kadınlarına eşit davranacak, biri ile evlilik hayatını fiilen yaşarken diğerini askıda (yalnız, ilgi ve ilişkiden dışlanmış, ihtiyaç içinde veya maddî bakımdan diğerlerinden aşağı durumda) bırakmayacaklardır.
   İslâm'ın tek veya çok eşlilik konusundaki bu tavrı, resmen bir kadınla evlenmeyi âdet edinmiş ve kanunlaştırmış başka kültür ve din mensupları tarafından ele alınmış, şu itirazlar ve tenkitler ileri sürülmüştür:
   a) Bir kadının üzerine bir başka kadınla evlilik yapıldığında eşler arasındaki karşılıklı sevgi ve şefkatin yerini nefret, kıskançlık, kin ve intikâm duyguları alır. Bu duyguların etkisi altında kalan kadın aile içi vazifelerini ihmâl eder, kocasınıdan intikâm almaya kalkışır, bunun için israftan kocasını aldatmaya kadar birçok olumsuz davranışlara sapabilir.
   b) Tarih boyunca yaşanan tecrübe, kadınla erkeğin yaklaşık olarak eşit sayıda olduklarını ortaya koymaktadır; bir erkeğin birden fazla kadınla evlenmesi bu tabiî ve fıtrî eşitliği, dengeyi bozmaktadır, tabiî olana aykırıdır.
   c) Birden fazla kadınla evlenmeye izin vermek erkeklerin şehvete ve doyumsuzluğa sevkedilmesi, cinsî tatmine öncelik verilmesi sonuçlarını doğurur.
   d) Evlilikte bir erkeğe karşı dört kadın dengesi, kadının şeref ve haysiyeti bakımından küçük düşürücüdür; İslâm bile şâhitlik, miras gibi konularda bir erkeğe karşı iki kadın dengesini getirdiğine göre evlilikte dört kadın dengeyi bozmaktadır.
  
Yabancıların başlattığı, giderek bazı müslümanların da katıldığı bu tenkit ve itirazlara şu cevaplar verilmiştir:
   a) İslâm duyguyu dışlamamakla beraber aileyi, duygu temeli üzerine değil, mantık ve fayda temeli üzerine kurmuştur. Bu tercih insanların duygularını öldürmeye değil, ikinci plâna itmeye, aklın ve inancın kontrolüne vermeye yöneliktir. Duygular, meyiller ve psikolojik tavırların çoğu telkin ve eğitim ile oluşur ve değişirler; birden fazla kadınla evliliğin yaygın olduğu bir toplumda İslâm kadınının duyguları ile, tek kadınla evliliğin geçerli olduğu toplumlardaki kadınların -bu konu ile ilgili duygu ve eğilimleri- aynı değildir. Bu olgunun delîli, kadın ve erkeğin zinâsı konusunda İslâm ve Batı toplumları arasındaki farklı anlayış ve tavır alıştır. İslâm kadınları meşrû nikâhla evlenmiş kadınlara ve birden fazla kadınla evli erkeklere karşı fazla olumsuz tepki göstermezken, gerek kadının ve gerekse erkeğin karşı cins ile veya hemcinsi ile yaptığı zinâya, fuhşa karşı olumsuz bir tavır takınmakta, bu fiili şiddetle kınamakta, ayıp ve günah saymaktadırlar. Bu sosyo-psikolojik vâkıanın tabîi bir sonucu olarak Batı toplumlarında zinânın her çeşidi daha fazla yaygınlık kazanmış, hattâ meşrûlaştırılmak üzere kanun teklifleri, hukukî düzenlemeler yapılmıştır.
   İslâm topluluklarında ikinci eşler, kendi serbest irâdeleri ile ikinci eş olmayı istemektedirler, birinci eşler de ortak istememeleri halinde, evlenme akdini yaparken bunu şart olarak ortaya koyma hakkına sahiptirler. Tarihî tecrübe İslâm ailelerinde, birden fazla kadının bulunması halinde israf, intikâm zinâsı, aileye ait vazifelerin ihmâli gibi davranışların nadir olduğunu göstermiştir. Kadınların ikinci eşi istememeleri doğumdan gelme (fıtrî, tabiî) bir kıskançlık duygusu yanında, belki bundan daha etkili olarak sosyal, psikolojik ekonomik ve hukukî âmillere bağlı olarak edinilmiş (ârızî) bir şuur ve irâde halinden kaynaklanmaktadır.
   b) Tabiatın kadınla erkeği eşit kıldığı, birden fazla kadınla evlenmeye izin verildiğinde bu eşitliğin bozulacağı iddiası da gerçeğe uymamaktadır. Fizyolojik ve psikolojik olarak evliliğe hazır hale gelme bakımından kadınların önceliği vardır; sıcak bölgelerde kızlar dokuz yaşında bu olgunluğa erişirken erkeklerin onaltı yaşlarını beklemeleri gerekmektedir. Medenî denilen ülkelerde kızların, kanunî evlenme çağına gelinceye kadar bekâretlerini korumaları gittikçe daha zor ve nadir hale gelmektedir, bu da onların evliliğe daha önceden hazır duruma geldiklerinin bir başka delîlidir. Buradan hareketle bir hesap yapıldığında şu sonuç çıkacaktır: Belli bir yılda onaltı yaşına girmiş bin erkek ve dokuz yaşına girmiş bin kız olsa, kanunî evlenme çağı olan yirmi beş yaşa kadar erkeklerden on nesil, kızlardan ise onbeş nesil biyolojik olarak evlenmeye hazır hale gelmiş olacaklardır, bu takdirde biyolojik büluğ bakımından kızların sayısı -farazî olarak- erkeklerinkinin iki katına da çıkabilecektir; bu vakıa, tabiat eliyle (sünnetullah gereği) bir erkeğe iki kızın hazırlanmasını ifade eder.
   Kadınların ortalama ölüm yaşları erkeklerinkinden uzundur, buna karşılık erkeklerin de çocuk sahibi olma yaşları kadınlarınkinden daha uzundur. Bu iki yaş ortalaması farkı bir arada düşünüldüğünde, ortalama olarak çocuğu olabilecek yüz erkeğe karşı çocuk yapabilecek elli kadın bulunur.
   Başta savaş olmak üzere ölüm getiren olaylar daha çok erkek ölümü getirmektedir. Bu sebeple bazı büyük savaşların sonunda toplumda, kadınların evlenecek erkek bulamadıkları ve hükumetlerinden iki kadınla evliliğe izin talep ettikleri olmuştur.
   Kadınlar ile erkeklerin eşit sayıda olduklarından hareketle, poligaminin sosyal sıkıntılara yol açacağı iddiası ancak bütün erkeklerin veya çoğunun birden fazla kadınla evlenmesi durumunda düşünülebilir. Halbuki İslâm'ın ikinci kadınla evlenebilmek için koştuğu şartlar erkelerin çoğunda değil, azında gerçekleşmektedir. Yaşanılan tecrübe de poligaminin uygulandığı yerlerde kadın kıtlığının değil, tek kadınla evlenmenin kanunlaştırıldığı yerlerde bekâr erkek kıtlığının yaşandığını ortaya koymuştur.
   c) İslâm'ın kadınlar için getirdiği edep kuralları ve terbiye tarzı onların cinsî duygu ve güçlerinin -erkeklere nisbetle- daha az gelişmesi ve tahrik edilimesi sonucunu doğurmaktadır. Ayrıca tabiatları icabı yaşadıkları ay hali, gebelik, lohusalık, emzirme gibi haller evlilik hayatlarının üçte birinde onları cinsî hayattan uzak tutmaktadır. Bunlara bir de İslâm'ın, ümmet sayısının çoğalmasına verdiği önem eklenince gerekli durumlarda bir erkeğin, birden fazla kadınla evlenebilmesinin câiz kılınması kaçınılmaz olmaktadır.
İslâm da bunu yapmış, birden fazla kadınla evlenmeyi menetmediği gibi, farz, vacib, müstehab da kılmamıştır.
  İnsanlar menedildikleri şeye karşı düşkünlük gösterirler. Müslüman erkek fiilen evlenmese bile bir başka kadınla daha evlenme imkânının bulunduğunu bilerek bu "yasaklılık" psikolojisinden kurtulmaktadır.
   d) İslâm'ın kadına nasıl değer verdiği, onun haklarının korunmasına nasıl îtîna gösterdiği hem dinî metinlerde, hem de örnek devirlere ait uygulamalarda açıkça görülmektedir. Birden fazla kadınla şartlara bağlı evlenme izninin, kadınların hakları ve değerleri ile olumsuz bir ilgisi yoktur; bu iznin gerekçesi yukarıdaki maddelerde açıklandığı üzere dînî, ictimaî, iktisadî, ahlâkî zarûretlere dayanmaktadır. 
   Uyugulamada çok kadınla evli erkeklerin adâletsizliği, kumalar arasındaki geçimsizlik, böyle ailelerde evlerin cehennem çukuruna dönüşmesi, insanlar arasındaki güzel ilişkilerin çirkinleşmesi bir vâkıadır. Ancak bu çirkinliklerin ve kötülüklerin âmili kanun (şerîat) değil, onu uygulayan -daha doğrusu uygulamayan- müslümanlardır. Demokrasiyi ele alalım, Batı'da güzel sonuçlar verdiği halde Doğu'da adı mevcût, kendisi mefkuddur (yoktur). Birçok yerde demokrasi terkedilmiş, komünizme geçilmiş, bu defa onda insanlık için huzur, adâlet ve saâdet aranmıştır, ancak uygulama teoriye uymamış, onda da aradığını bulamayanlar yeniden demokrasiye geçer olmuşlardır. Şu halde bir hukukî, ictimaî, siyasî sistem hakkında doğru değerlendirme yapabilmek için sistemin kendisi ile uygulamayı birbirinden ayırmak, birinin kusurunu diğerine yıkmamak gerekmektedir.
   Beşerî sistemler köklü değişikliklere uğratılarak amaca uygun hale getirilirler. İslâm'da köklü değişim sözkonusu değildir, onda değişmez kurallar vardır, ancak hangi kural olursa olsun uygulandığında tabiî olmayan bir olumsuz sonuç doğuyorsa uygulamayı durdurma imkânı da mevcûttur. Bu cümleden olarak bir cevazdan (izinden, serbest bırakmadan) ibaret olan çok kadınlı evlilik, genellikle kötüye kullanıldığı ve olumsuz sonuçlar doğurduğu takdirde İslâmî yönetim tarafından engellenebilir; bu kanunu (şerîatı) değiştirmek mânâsına gelmez; bu, tıpkı şartlarını yerine getirememekten korkan ferdin tek kadınla evli kalmayı yeglemesine benzer. Günümüzde bizde ve bize benzer toplumlarda tek kadınla evlilik örf ve âdet haline geldiği için, bir kimsenin karısına kuma alması, birinci kadını, ondan olma çocukları ve çevresini, başka çağ ve toplumlarda olandan daha ziyade etkilemekte, üzmekte, perişan etmektedir. Bir müminin, insanları bu kadar üzüntüye sokacak bir davranışta bulunabilmesi için, zevkten başka sebepleri olmalıdır. 


Not:
Bu Yazı İslam Hukuku Profösörü Hayreddin KARAMAN'ın Günlük Hayatımızda İslam isimli Eserinden alınmıştır.
################ Destek-Ol (Ana Sayfa) ################
################ Hakkımızda (Ana Sayfa) ################
Bugün 5 ziyaretçi (5 klik) kişi burdaydı! Allah arttırsın...
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol